2012 de Altın Çağ mı başlıyor?

2012: Dünyanın sonu mu?

2012’nin dünyanın sonu olması gerekmektedir. Size bu iddiayı destekleyen teoriler, karşı görüşler ve sonra da Bejan Daruwalla’nın öngörülerini sunacağız.

Kehanetler kaygı vericidir.

Girdap oluşturarak dönen sular tarafından yutulan gururlu, heybetli dağ zirveleri, okyanus havuzlarına gömülmüş ve boğulan kudretli Himalayalar ve Alpler, tamamen sel basmış büyük kara parçaları ve bir zamanlar deniz olan yerlerden mucizevî bir şekilde yükselen yeni toprak kümeleri.

Tüm bunlar dünyanın sonu olması gereken 2012 ile ilgili afet gibi kehanetler midir?

Sular büyük Kıtaları alıp götürecek midir? Kurak, çorak topraktan yeni yeşillikler filizlenecek midir? Kuzey ve Güney kutupları yeni Sahra ve Gobi çölleri mi olacaktır? Yeni bitki ve hayvan türleri, hatta insan olacak mıdır? Geçenlerde olandan kat be kat daha kötü depremler, volkanik patlamalar, güneş fırtınaları, tsunamiler ve bir dizi kötücül gezegensel dizilişler kıyameti mi getirecektir? Hava sıcaklıkları buz gibi soğuk ya da fırın gibi yaşanılmaz sıcak derecelere mi ulaşacaktır? Müthiş muson yağmurları kuru toprağı parçalayacak mıdır? Yeni mikro organizmaların yabancı bir ortamda yer edinmek için boğuşmasıyla türlerin evrimi tepetaklak mı olacaktır? Yeni dünya gezegeni yeni parazitlere ve yeni hastalıklara ev sahipliği mi yapacaktır? İnsan şekli şimdi aşina olduğumuza kıyasla daha çok dünya dışı bir yaratığa benzeyip hortlak gibi mi görünecektir? Samanyolu bir yeni nesil yıldız savaşları mı doğuracaktır? Şimdi yaşadığımız şekliyle gece ve gündüzde ve kozmik düzende yeni bir düzen olacak mı? Tüm varoluş asla unutulmayacak ölümcül bir kâbusa mı indirgenecek yoksa sağ çıkamadığımız takdirde asla hatırlanmayacak mı? Ya da tüm bu tahribat eski düzenin ölümüne zemin hazırlayıp ihtişamı, vizyonu, düzeni ve şefkatiyle gezegeni aydınlatacak yeni bir bilinci mi getirecek? Ve muhtemelen, kurulacak olan yeni dünyada bize rehberlik edecek yeni aylar, yeni güneşler, yeni yıldızlar ve tümüyle yeni bir tanrılar ve tanrıçalar panteonu olacak mı?

Bildiğimiz haliyle, dünya 21 Aralık 2012’de son bulacak mı?

Dünyanın muhtemel ve eli kulağında sonu bir süredir medyada en çok tartışılan konu oldu. Dini metinler, astrologlar, yogiler, gök bilimciler, kâhinler, kristal küre falcıları, sinema dünyasının kodamanları ve bilim insanları mahşer günü teorisine kendi yorumlarını katarak dünyadaki organik yaşamın sonu olasılığı hakkında etkili sözler ettiler.

Yarım yamalak bilginin boş sözlerinin uzağında, daha dengeli, rasyonel, objektif, araştırılmış ve ampirik düzeyde, bilim insanları dünyanın manyetik alanında ozon deliklerine benzer deliklerin varlığını bildirdiler. Manyetik kutupların yakın zamanda ters yüz olacağına, bunun da dünyanın kendisine saldıracak olan ağır nesnelere karşı kendini savunma yeteneğini etkileyeceğine ve aynı zamanda da muazzam güneş fırtınalarına yol açacağına inanılmaktadır. Bilim insanları aynı zamanda güneş sisteminin şu sıralarda çok güçlü bir enerji ve elektromanyetik aktiviteye sahip bir yıldızlararası düğüm içine girdiğine de inanıyorlar. Yeni duruma uyum sağlamak için tüm güneş sisteminin tepki gösterdiğini de ekliyorlar. Doruk noktasının 2012 yılında olacağını söylüyorlar! Ancak, diğer bilimsel düşünce okulları şükürler olsun ki, tartışmaya bir parça normallik ve daha az histeri getirerek bu iddiaları kıyamet günü kehanetleri olarak kaldırıp bir kenara atıyor.

Hata yapmayan astrolojik aygıtlar yapmakta son derece becerili olan antik Mayalılar dünyanın yakın zamanda son bulacağından emin görünüyorlar. Maya takvimi Dünya’daki yaşamın sonunu 21 Aralık 2012 olarak öngörüyor.

Ama Yeni Çağ teorisyenleri bu geçişi Dünya’nın ve dünya sakinlerinin olumlu bir fiziksel veya ruhsal dönüşümden geçecekleri bir dönem olarak yorumluyorlar. Bunlar 2012’nin yeni bir çağın, yeni bir bilinç ve yeni bir insanın başlangıcına damgasını vurabileceğine inanıyorlar. Bilinçteki değişimin bir süreden beri gelmekte olduğunu hissettiklerini ve 2012’den sonra yeni bilincin tüm gezene yayılacağını da ekliyorlar. Dünyanın dört bir yanındaki çok sayıda Yeni Çağ teorisyeni ve uygulayıcısı barış, ahenk ve birlik şarkılarını şimdiden söylemeye başladı. Bu insanlar yaymakta oldukları olumlu vibrasyonların herhangi bir olası son senaryosunun korkunç darbelerini etkisiz kılacağına inanıyorlar.

Dünya genelinde, 2012’nin önemiyle ilgili bakışlar hem içerik hem de tema olarak farklılık gösteriyor. Çeşitli disiplinlerden bilim insanları 2012 yılındaki bir felaket fikrini saf dışı bıraktı. Başlıca bilim dalları da dünya gezegeni için öne sürülmüş kötü son öngören her türlü sıralama veya formülü reddediyor. Dünyanın sonunun geldiğine dair teoriler yıllar içinde bulaşıcı bir kurdeşen gibi baş gösterdi ama bilgi sahibi herkes tüm bunların korkutma taktiklerinden başka bir şey olmadığını biliyor.

Bu konu, elbette ki, tartışmaya açıktır; aynı zamanda ilginçtir de. Tüm milenyum boyunca daima olduğu gibi, doğal afetler olacaktır ama dünyanın sonunun geldiğini öngörmek biraz zorlama değil midir? Frank Waters’ın yazdığı Mexico Mystique: The Coming Sixth Age of Consciousness (Meksika Esrarı: Bilincin Altıncı Çağının Gelişi) ve Arguelles tarafından yazılmış olan The Mayan Factor: Path Beyond Technology (Maya Faktörü: Teknolojinin Ötesindeki Yol) gibi kitaplar görüşler kazanına ilavede bulunmuştur. Vahiysel 21 Aralık 2012 tarihi güya I-Ching’de, Aztek yazıtlarında, Mısır hiyerogliflerinde, Roma Kehanetlerinde ve hatta Nostradamus’un yazılarında da bulunmaktadır.

Yorumlar sonsuzdur. 2012 yılına dair çok daha vahiysel bir görüş muhtelif medya kanalıyla da yayıldı. Bu görüş İnternette birçok sitede, özellikle YouTube’da ve History Channel’da Decoding the Past (Geçmişin Şifresini Çözmek) (2005–2007), 2012, End of Days (2012, Günlerin Sonu) (2006), Last Days on Earth (Dünyada Son Günler) (2006), Seven Signs of the Apocalypse (Kıyametin Yedi İşareti) (2007) ve Nostradamus 2012 (2008) adlı dizilerle yayınlandı. Discovery Channel da 2009 yılında 2012 Apocalypse (2012 Kıyamet) dizisini yayınladı. Anlaşılan o ki, kötü haber medyada büyük sansasyon yaratıyor!

Görüldüğü gibi, ve oldukça da doğal olarak, bir kıyamet günü teorisi hayal gücünü birbeb bire büyütüyor. Maya kehanetleri ve ortada dolaşan diğer öngörülere, yakında dünyanın sonu gerçektende gelebilir çünkü insanlar gezegeni mahvettiler ve doğa intikamını almakta kesin kararlı şeklindeki basit inanış da eklenebilir. Bazıları bunu Tanrı’nın nihai yargıda bulunması şeklinde bile yorumlamaktadır. Hava durumu kalıplarımız değişti, fosil yakıtları ve sentetik maddelerin aşırı kullanımı gezegeni bombardımana tuttu, zehirli gazlar yaşamı boğmakta, yeşil örtü çılgın bir hızla yok ediliyor, insanoğlu diğer yaşam türlerine çok az saygı gösteriyor, insan sayısı artıyor ve insanoğlu kısıtlı kaynakları yağmalayarak kendi durumunu güçlendirmek zorunda. Nükleer deneyler toprak anayı şiddetle içeriye çökertiyor. Mantık doğanın büyük zarar vermesini emrediyor.

İncil Mahşer’in (Armageddon), iyi ile kötü arasındaki nihai savaşın tarihinin 2012 olarak belirlendiğini vahiyle bildirmektedir. “Büyük depremler olacak. Güneş siyah bir çul gibi karardı; ay kan gibi oldu. Gökteki yıldızlar yeryüzüne düştü… Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı, her dağ ve ada yerinden dışarı fırladı” (esinleme 6:12–14). Çin Değişimler Kitabı olarak da bilinen I Ching de aynı şeyi söyler. Bazı Hindu öğretileri de aynı fikirdedir.

Bunun yanında, tüm bu tantananın kendine güveni olmayan insanların ürünü olduğuna inanan bir düşünce okulu da vardır. Bunlar insanoğlunun yaşamın büyük sorularına ruhani yanıtlar bulmaya muktedir olmadığını ileri sürerler. İnsanoğlunun tükendiğine inanırlar. Kâhin Omraam Mikhael Aivanhov’a göre, “Kozmik Akıl insanlar gibi düşünmez; başka planları vardır. O nedenle büyük kargaşalar göreceğiz ki, bu da ruhun bize onu kısıtlamamamız gerektiğini gösterme şeklidir.” Öte yandan, Sri Aurobindo normal düşüncenin ötesinde bir akla ya da daha yüksek bilince sahip olacak olan yeni insana inanır. Sri Aurobindo doğanın insan bilincinden memnun olmadığını ve mümkün olan her yolla onu yeniden oluşturmaya çalıştığını iddia eder. Ancak, bilinçteki değişim için bir tarih vermemiştir. Tüm yaptığı insanın evrimi için yön göstermek olmuştur.

Rolland Emmerich tarafından yönetilmiş bir Amerikan bilimkurgu felaket filmi olan 2012, dikkati 2012’de meydana gelecek afet olaylarına çekmiştir. Film gösterime girdiği ilk hafta sonunda 225 milyon dolarla uluslararası gişe hâsılatı rekoru kırarken sonuçta dünya çapında 769 milyon dolar brüt hâsılat elde etmiştir.

2012’de yaşamın mı sanatı, yoksa sanatın mı yaşamı örnek aldığını göreceğiz!

(Bu ayrıntıları konuya bir giriş olarak çok sayıda kaynaktan seçip aldık ama doğru olduklarını öne sürmüyor ve onları sahiplenmiyoruz. Şimdi, olayları taklit edilemez tarzıyla öngörmesi için, sözü en sevdiğiniz astrologa, dünyaca ünlü Bejan Daruwalla’ya bırakıyoruz – Editörler).

 

İmha Edilmiş Karmaşa

Demir ve betonla karışmış ağır sakatlanmış bedenler her tarafa dağılmış. Sağ olanlar kaybolmuş, çığlık atarak yardım istiyor, yaşam ve umut için yalvararak acı içinde bağırıyorlar. Toprak ananın rahmi parçalanarak açılmış ve ölüleri kucaklamış. Dizlerim korkuyla titriyor.

Mumbai’de bir başka alışıldık Salı sabahı. Şehir her zaman olduğu gibi hummalı bir koşuşturma içinde; insanlar şehrin cankurtaran halatı olan banliyö trenlerinin itiş kakışı içinde istiflenmiş haldeler; yollar trafikten tıkanmış durumda ve insanlar sonu gelmeyen bir ahşap doğramadan dışarı çıkan hamam böcekleri gibi şehre akın ediyorlar. Mumbai Hindistan’ın ticari başkentidir ve ticaret var olmasının birincil nedenidir.

Şehrin yerleşim ağırlıklı lüks semtindeki bir finans leasing şirketinde çalışan Siddarth gülümsemektedir. Kârlı bir hafta sonunun ardından neşelidir. Borsa yeni zirveler yapmış ve Siddarth tonla para kazanmıştır. Küresel fason iş vermenin (outsourcing’in) yeni uluslararası merkezi olan Bangalore’deki bir çağrı merkezindeki Nema’nın başı hükmedici patronunun üzerine yıktığı fazla mesaiden dolayı çatlayacak gibi ağrımaktadır. Dayanamadığı takdirde iş değiştirmek zorunda kalabilecek olan Nema seçenekler üzerinde düşünüp taşınmaktadır. Gazetecilik dalında yüksek lisansını saygın bir üniversitede tamamlayan alan Deepa, sinirli bir şekilde çok önemli bir medya kuruluşuyla yaptığı mülakatın sonucunu beklemektedir. Eğer işi alırsa Chennai’den Delhi’ye taşınacaktır. Jamshedpur’da yaşayan Sanjay biraz önce doktorlardan sevgili eşinin hamile olduğunu öğrenmiştir. Çok sevinçlidir. Yedi yıldır evlidirler ve artık bir çocuk sahibi olmanın zamanıdır. İnfertilite tekniklerinden ve yeni çağ ilaçlarından daha çok Tanrılara şükreder.

Dünyanın dört bir yanında, hafif bir şokla birlikte yaşam gündelik faaliyetleriyle devam eder, ama şoklar bizi asla ikaz etmemiştir, öyle değil mi? Timsahlarla dolu sulardan geçerek yıllık tehlikeli göçlerini yapmadan önce, Afrika antilopları Serengeti’de (Tanzanya’da bir ulusal park) tetikte bir biçimde otlar; Amazon ormanları her saniye yeni bir türle kıpır kıpırdır; Kuzey kutbunda buz dağları yavaş yavaş erimektedir ama bu yeni bir şey değildir; Hollywood kapalı gişe oynayacak yeni bir Jackie Chan filminin son rötuşlarını yapmaktadır; Kanada’nın ormanlık dağlarında büyük kütük parçaları oduncular tarafından kusursuz bir maharetle taşınmaktadır; Olimpiyatlarda tüm zamanların en büyük zaferini kazanmak amacıyla Çin’in körü körüne inanmış dev spor ekibine ince ayar yapılmakta -- Londra’da yapılacak olan 2012 Olimpiyatlarını hem Beijing hem de İngiltere’nin başkenti heyecanla beklemektedir; Avustralyalılar da bir başka muhteşem Ashes zaferi (İngiltere ile Avustralya arasında 1882den beri yapılan kriket maçı) kazanmak için çok çalışmaktadır; zevk ve sefaya düşkün tipler Tayland’ın her şeyin aheste yaşandığı Pataya plajlarında çırılçıplak denize girmektedir; Microsoft’un zeki çocukları düşünceleri işlemden geçirebilen yeni nesil bir bilgisayarın nihai parçalarını birleştirmektedirler; Sorbonne’daki bilim insanları dünyanın su sorununu sonsuza kadar çözebilecek yeni su molekülleri yaratmış olmalarından ötürü baş döndürücü kutlamalar içindedir; İrlandalı rençperler County Kerry’nin garip köylerinde Guinness birası içerek laklak etmektedir ve dünyanın bir ucundan diğerine, Sao Paulo’nun çok coşkulu futbol sahalarından Yeni Zelanda’nın sığır kesicilerine, bir zaman eğrilmesi içinde kaybolmuş sarp Himalaya zirvelerinden Afrika’nın yerli insanlarına, Sibirya’nın buzul mezarlarından gezegenin metropollerindeki yaşamın koşuşturmasına kadar her yerde yaşamın gündelik faaliyetleri durmaksızın devam etmektedir. Gene de yeni bir gündür ve güneş tartışmasız doğmuştur ve zamanında da batacaktır!

***

Mumbai’nin güney ucundaki Coloba’da, eski, tarihi değeri olan bir binanın balkonunda oturmuş yeşil çayımı yudumluyor ve mango ağacının dallarında öten kuşları dinliyorum. Şehirdeki ağaçların çoğu ölümüne kesilmiş, bu gidişat hemen durdurulmadığı takdirde bu kuşların nereye gideceğini merak ediyorum. Yeni beton yapılar anında göğe yükseliyor, tüm yeşillikler doymak bilmez bir şekilde kesilmekte. Endişeliyim, ama şimdilik minaların ötüşünü dinleyeceğim. Bu kentsel çılgınlık içinde ne kadar tatlı bir müzik! İnsanlar birbirini demir gibi güçlü olmaya ikna ederken, dünya bir beton ormanına dönüşüyor… ironiyse bunu memnuniyetle yapmaları.

Hayallerimde kaybolup gittiğimden, seksen yaşındaki omurgamda birdenbire bir ürperti hissediyorum! Çok gezdim ve yaşamın farklı iniş ve çıkışlarını gördüm. Ama hiçbir şey beni şahit olacağım şeye hazırlamadı. Omurgam tüm bu yıllar boyunca bana muazzam bir insani güç verdi ama omurgamın içinden geçen bu garip, güçlü ürperti beni titremekte olan dizlerime kadar zayıflattı. Sonrasında bir uyuşma, bir boşluk duyumsuyorum. Kendimi çaresiz ve kaybolmuş hissediyorum. Bana ne söylemeye çalışıyor?

Aynaya bakıyorum ve gözlerimi bana bakan gözlere dikiyorum… yaşamım hızla gözlerimin önünden geçiyor. Yaşamımda cesurca göğüs gerdiğim zamanlar karşımda ışıldıyor. Daha sonraysa dehşete düşmeme neden olacak şekilde, kötücül gökyüzünden ufalanan beton parçaları ve ateşten gökcisimleri düştüğünü görüyorum. Artık korkmuş olan ruhumun korkusunu artıracak bazı şeyler daha görüyorum… okyanus ve denizlerden çıkan ve yolları üzerindeki her şeyi tüketen ve yutan muazzam büyük ve çok sayıda dil görüyorum. Tam bir perişanlık duygusu hissediyorum. Sezgilerimle ilgili acil yanıtlar istiyorum. Bunlar doğru mu yoksa olmasını istediğim gibi korkunç bir şekilde yanlış mı? Ama kendimi korkutmak istemiyorum. Korku ve endişe içindeyim. Eğer hakikat buysa, onunla yüzleşmek istemiyorum. Heyhat, ben insanım.

***

Son zamanlarda, günler geçip gidiyor, havalar daha sıcak hale geliyordu; kışlar daha soğuk oluyor, zamansız yağmurlar kıtaları sular altında bırakıyordu. Su sıcaklıkları artıyor ve denizlerin kabarması (metler) daha sık ve güçlü oluyordu. Dünyanın dört bir yanında insanı boğar gibi yayılan bir sıcak dalgası gibiydi. Dehşetime, daha güçlü durma korkuma karşın, yaşlı, korkmuş gözlerim bana doğru, Dünya’ya doğru gelen alev alev yanan kırmızı bir göz görüyor!

Sezgili bir insanım. Ayrıca daha fazlasını bilmeye meraklıyım da. Bulgular beni kelimenin tam anlamıyla çok şaşırtıyor. En korkunç nesnenin tam da gözlerinin içine bakıyorum! -- Niburu! Antik medeniyetler tarafından deklare edilmiş olan ve çok daha sonraları dünyanın dört bir tarafındaki bilim insanları ve gök bilimciler tarafından bulunan ve tanınan Niburu, gezegenimize yaklaşırken doğal afetlerle toprak annenin canını acıtmaktadır. Bana, Dünya anne titriyormuş gibi geliyor.

Dünyanın birçok yerinde depremler olduğunu görüyorum. İlk yutulacak olan dev bir piton ağzındaki erkek keçi kadar kolaylıkla kaybolan Japonya’dır. Tokyo’nun mükemmel mimari ve sanatsal başyapıtları bir demir ve beton yığınına dönmektedir. Evler çökmekte, hayatta kalan insanlarsa evsiz ve sakat kalmaktadır. Geri kalanı… ölmüştür! Saatlerle ifade edilebilecek bir süre sonra, Japonya artık gezegenin fiziksel varlığının bir parçası değildir. Doğa onu bir enkaz olmaya mahkûm etmiştir. Japonya, gurur ve acımasızlık içindedir. Doğanın öfkesi insanları bir zihinsel karmaşa haline şahit olma durumuna getirmektedir.

Sersemlemiş, hatta dehşete düşmüş bir durumdayım. Tam olarak ne olmaktadır? Bu, dünyanın sonunun başlangıcı mıdır?

Gördüğüm Japonya bir hiçtir. Tarihtir. Kargaşa güçlü olumsuz vibrasyonlar gibi yayılır. Doğanın öfkesi şimdi Filipinler, Endonezya, Malezya ve Avustralya’nın elle dokunulurluğunu dümdüz etmektedir. Hava sıcaklıkları anormal seviyelere çıkar. Sezgi öylesine güçlü ve ben ısıyı ve ısının yoğunluğunu o kadar çok duyumsuyorum ki, kelimenin tam anlamıyla ter damlacıklarının ensemden aşağı aktığını hissediyorum. Su kaynakları kurumaya başlıyor; tüm bitkiler ve hayvanlar canlı canlı kavruluyor ve ısının ani yükselişi ve istikrarsız hava koşulları sonucunda yok oluyorlar. Göz açıp kapayıncaya kadar Avustralya’nın büyük bir bölümü sulara gömülüyor. Puf! Sanki şeytanın oyunu yolunda gitmiş gibi. Hayvanların kükrediğini duyuyorum. Bu, Şeytan’ın emrinin işareti mi? Avustralya’daki gazap insanlıkla cehennem çelişkinin bir görüntüsüydü. İnsanlar dudaksız bir sırıtışla bakınırken dehşet üstüne dehşet yığılıyor…

Çok büyük ve ölümcül bir depremin New York şehrini vuruşunu ben de inanmazlık ve nefret duyguları içinde izliyorum. Düşlerin şehri. Bedenim titriyor. Evet, korkuyorum. İçgörümün kudreti bu kez çok güçlü. Olayı gerçekten fiziksel olarak hissedebiliyorum. Buna artık dayanamıyorum ve dua ediyorum. Muazzam bir deprem Manhattan’ı vuruyor ve saniyeler içinde bir enkaz yığını haline getiriyor. Yerleşim yerlerinin ele geçirilmesiyle enkaz yayılıyor. Bazıları aşina, bazılarıysa o kadar aşina olmayan gerilimli bağırma sesleri duyuyorum. Çaresiz olmam beni sinirlendiriyor. Kararmış bulutlar gökyüzünü kaplamaya başlıyor. Aydınlık sabah gecenin karanlığı gibi görünüyor. Bu sözde gecenin renkleri koyu mor ve kızıl kırmızı. New York şehrinin içinde ve çevresinde ateş yağıyor. Şehir tüm eksantriklikleri ve tutkularıyla yanıp kül oluyor. Tümü de dertler, kan ve milyonların varlığıyla okyanusa gömülen Costa Rico, Haiti, Nikaragua, Porto Rico, Panama ve Bahamaların harikulade güzelliğini görüyorum… Bu adaların denize gömüldüklerini ve denizi daha da insafsız hale getirdiklerini görüyorum. Bu güzel adalar gözlerimin önünde denize gömülüyor. Şeytanın canavarlığı, o keskin kükremeyi tekrar duyuyorum. Seksen yaşındaki kulaklarım için çok şiddetli bu ses.

ABD, dünyanın en güçlü ülkesi, dizlerinin üstüne çökmüş durumdadır. Sahibi olduğu ve kazanılmış 9.82 milyon kilometre karelik gücünün tümü bu tür bir felaket için tüm zamanlarda hesaplanmış en kısa zaman dilimi içerisinde paramparça oluyor. Özgürlük ve bağımsızlığın simgesi olan ihtişamlı Özgürlük Anıtı taş yığınından başka bir şey değil; yavaş yavaş bir harabe ve enkaz haline geldiğini görüyorum. 46 metrelik heykel… kendisini asırlardır hayranlıkla seyreden insanların üzerine yıkılıyor ve onları betona yapıştırıyor. Bankalar, okullar, hastaneler, evler… toza dönüşmüş düşler! Demir ve betonla karışmış sakatlanmış bedenler her tarafa dağılmış. Sağ olanlar kaybolmuş, çığlık atarak yardım istiyor, yaşam ve umut için yalvararak acı içinde bağırıyorlar. Toprak ananın rahmi parçalanarak açılmış ve ölüleri kucaklamış. Michigan gölü uyarıda bulunmadan patlamış. Kibirli sularına dokunan her şeyi yutan kabaran dalgalar halinde infilak etmiş. Amerika öldü; Amerikan Rüyası tümüyle ortadan kalktı!

Dizlerim titremeye başlıyor. Titremelerin zamanlaması omurgamdan aşağı doğru inen soğuk ürpertiyi hissettiğim zamanla tamı tamına aynı zaman denk düşüyor! Doğa tarafından ölüm, kıyamet ve yıkım mesajını iletmek için mi seçildim?

***

Paha biçilmez güzelliğe ve çeşitliliğe sahip harika Güney Amerika da alevler içinde yanıyor. Yoğun enkaz ve ham gaz dumanları yükseliyor. Dumanlar beni neredeyse boğmak üzere. Gördüğüm dumanlar zehirli… Güneşi bloke ediyor ve gökyüzünü karatarak onu daha korkunç hale getiriyor. Amazon artık bir orman ya da dünyanın akciğerleri değil. Gür yeşil yapraklar canlı alevlere dönüştü. Oradaki yeşilliğin griye döndüğünü görüyorum… Gökyüzünden Yeryüzüne kadar heryer isle kaplı. Yüzlerce milyon hektar insanoğlunca bilinen gelmiş geçmiş en nadir türlerle birlikte kömür olup bir enkaza dönüşüyor.

Kudretli Sovyetler Birliği de çöküşün eşiğinde. Binlerce yıllık zengin tarihe sahip haşmetli Moskova ağır yağmurlara gark olmuş vaziyette ve kâğıttan bir tekne gibi sürüklenmekte. Sıcak Arabistan kalın bir beyaz kar örtüsüyle kaplanmış durumda. Ölümcül gazlar ve kuru siyah boğucu bulutlar içindeki rahatsız edici Avrupa görüntüleri kalbimin teklemesine neden oluyor! Big Ben kömür gibi simsiyah olmuş, enkazı ince tabakalar halinde dökülüyor. Öç alan doğanın dehşet verici gidişatı şiddeti azalmadan sürerken, Birleşik Krallık’taki koyu, mor yağmur tüylerimi ürpertiyor. Dünya korku kitabından bir sayfaya benziyor. Renk yok, hava yok, ışık yok, sadece bunaltıcı, sonu gelmeyen karanlık ve çığlıklar, sesler ve ölenlerin iç çekişleri var.

 

***

Afrika’yı bir ayağı çukurda görünce, insanlık için beslediğim son umutlar da paramparça oluyor. Doğa ayırım yapmıyor; hem hayvanlar hem de insanlar bir alev kazanında kızarmaktalar. Yerde kar gökyüzünde alev var. Tüyler ürpertici, abes, tuhaf, iğrenç bir durum.

Sonra çok yüksek sesli, öncekinden çok daha yüksek sesli bir kükreme duyuyorum. Vahşi, şeytani bir hayvanın sesine benziyor. Acımasız bir kükreme.

Dünyaya neler yaptığımıza, dünyayı ne hale getirdiğimize bir bakın. Kayıp ruhlar gibi etrafta oyalanan tüm insanlar ya önlerindeki ölümü bekliyor ya da kıyamet gününde kurtarılmalarını bekleyerek yaptıkları şeyler için tövbe ediyorlar.

Istırap içinde bağırmak istedim ama dudaklarım korkudan sımsıkı kapalıydı!

Dini önem taşıyan yerlerin bu felakete kurban gittiğini görünce tevazu içinde başımı önüme eğdim. Sanırım bu, biz insanlar olarak Tanrı’yı oynamak istediğimizde, Tanrıların bize yerimizi gösterme biçimiydi!

Afrika… aynı şekilde ölen çaresiz ve umutsuz hayvanlar ve insanlar. Doğa hiçbir ayırım yapmıyor. Afrika, onu ilk önce yerkabuğu şiddetle kırılırken, daha sonraysa her şey sükûnet halindeyken yerlerde kar, gökyüzünde alevlerle görüyorum. Hayvanların ve onları besleyip bakan insanların cılız yalvarışlarını abartmasız duyabiliyordum.

Kendi anavatanımın gözlerimin önünde mahvolduğunu gördüğümü fark ediyorum. İlk önce, büyük bir depremde Yeni Delhi’deki parlamento binasının çöktüğünü görüyorum. Korku ve inanmazlık içinde titriyorum! Sonra devasa gelgitler üç tarafı suyla çevrili olan Hindistan’ın binlerce küçük sahil köyünü kelimenin tam anlamıyla silip yok ediyor. Bir deprem Mumbai’yi vuruyor. Tahribat hesaplanamayacak boyutlarda. Trenler raylarından çıkıyor, binalar çöküyor, deniz patlıyor, ölmek üzere olanların çığlıkları havayı yırtıyor. Her yerde karmaşa var.

Çöl Rajasthan eyaleti havada keskin kokulu dumanlarla karanlığa gark olmuş durumda. Gökyüzü morun pek çok tonuyla çirkin ve berbat hal almış. Hindistan’ın geri kalan kısımları da alevler içinde yanıyor. Tüm dünya küle dönmekte!

Tam o sırada, aniden, nefessiz kalıyorum. Ansızın, artık tam boğulmak üzereyken, şiddetli ve hızlıca bir hava akımı hissediyorum. Neredeyse kırışık gözlerimden gözlüklerimi uçuruyor. Ama ilerimde gördüğüm şey ruhumu sarsmak için yeterli. Şaşkına dönmüş durumdayım. Hindistan’ın kuzeyine yönelen bir fırtına görüyorum! Fırtınanın yoluna çıkan her şeyi un ufak ederek git gide büyüdüğünü ve can yakıcı hale geldiğini gördüm.

Bana eski kafalı deyin ama ben bir vatanseverim. Ülkemin tamamen mahvolduğunu görünce, tüm bu kargaşa tanık olmaktansa ölmenin daha iyi olacağını düşünüyorum. Uğruna onca yıl savaştığımız Kaşmir bile bir ateş topundan başka bir şey değil. Ağaç yok, kar yok, lezzetli elmalar yok, Dal Gölü yok. Yeryüzündeki bu cennet yanan bir cehenneme benziyor. Yanan bir ejderhanın üzerindeki şeytan gibi, yangın Hindistan’ın geri kalan kısımlarına yayılıyor. Büyük dalgalar halinde mor, mavi sular insanları yutuyor. Anne Hindistan milyonlarca tanınmaz parçaya bölünüyor. Bu gözlerimi yaşlarla dolduruyor. Kutsal Ganj nehri ateş püskürterek yataklarından patlıyor ve Dünya’nın en yüksek zirvesi Everest gözlerimin önünde kartondan bir ev gibi çöküyor. Soğuk kar kayalarının bana doğru geldiklerini görüyorum. Himalayalar sert, kabarcıklı parçalar halinde dağılıyorlar. Of! Dünya gezegeninin en yüksek zirvesinin, aynen mağlup olmuş Goliath gibi, gördüğümüz dünyanın altındaki yer çekirdeğinin cüreti karşısında eridiğini, kırıldığını, parçalandığını ve boyun eğdiğini görüyorum. . Fışkıran kayalar kırağı tutuyor ve hırpalanmış ülkeleri yıkayıp temizlemek için suyun hücum ettiğini görüyorum. Dünyanın en yüksek zirvesi… Everest… Parçalara ayrıldığını görüyorum. Soğuk kar kayalarının bana doğru geldiklerini görüyorum… için için yanan bir ateşi soğutmak için çöküş yükseliyor. Gösteri bittikten sonra inen beyaz bir perdeye benziyor. Evet, gösterinin bittiğini hissediyorum.

 

Perde iniyor. Kar Dağlarının Kralının 2500 kilometresi… Himalayalar parçalanıyor. Himalayaların bir bölümü komşu topraklara taşan sert kabarcıklı parçalar halinde dağılıyor. Oldukça huzurlu bir yer olan Hindistan’ın Kuzeyinden kötücül bir biçimde akıyor.

Nepal kırağı ve su içinde sırılsıklam olmuş ve boğulmuş. Büyük sıradağlar eriyor ve parçalanıyor; taşan suları Çin’e ve Tibet’e hücum ediyor ve Dünya gezegeninin nüfusu en fazla olan ülkesini tahrip ediyor. Çarpılmış ülkelerin harabeleri ve enkazları arasından akarken, sular doğanın kini ve öfkesiyle işlenen cinayetin kanıtlarını yıkıyor; kayalar ve kırağı da ani oluşumun üstünü örtüyor. Bunun ileride geleceğin sakinlerinin geliştireceği yeni Dünya olacağını sanıyorum.

Dünyanın tüm zararlı niyetleri hayata geçiyor. Denizler ve okyanuslar patlıyor. Seller ve tsunamiler Dünyanın altını üstüne getiriyor. Su kaynaklarıyla çevrili olmaları sayesinde başarılı olmuş medeniyetler neredeyse Toprak Annenin rahmine gömülmüş durumdalar. Hepimizi besleyen kudretli dünya şimdi yardım için yalvarıyor. Dünyanın çekirdeğini ortaya çıkaran çatlaklar açılıyor.

  

Tarihin Dönüm Noktası?

2012 tarihin dönüm noktasıdır. Bu dönüm noktasında – Bağlantı, İletişim, Kollektivite, İlişkiler, Yaratıcılık, Dolaşım ve Farkındalığı (-Cs—connection, Communication, Collectivity, Contacts, Creativity, Circulation, Consciousness) işaret edeceğiz. Yeni Çağın tamamı bunlardan ibaret. Yeni Çağ veya tarihin dönüm noktası 2012 ile başlıyor. Bu yaşanabilecek en muhteşem ve büyüleyici zaman. Çok cesur yeni bir dünya tam önümüzde.


Büyük filozof Bertrand Russell’a atıfta bulunalım: “Üç tutku hayatımı ele geçirdi: Sevgi özlemi, bilgi arayışı ve insanoğlunun çektiği ızdıraba duyulan dayanılmaz acı.”

Bertrand Russell hayatta olsaydı bu üç arzu ve dileğinin yerine geldiğini görme şansı yakalayabilecekti. Neden?

Cevabı; 2012’nin tarihin dönüm noktası olmasıdır. Bu dönüm noktasında – Bağlantı, İletişim, Kollektivite, İlişkiler, Yaratıcılık, Dolaşım ve Farkındalığı (-Cs—connection, Communication, Collectivity, Contacts, Creativity, Circulation, Consciousness) işaret edeceğiz. Yeni Çağın tamamı bunlardan ibaret. Çok az sayıda astroloğa göre Yeni Çağ veya tarihin dönüm noktası 2012 ile başlıyor. Bu yaşanabilecek en muhteşem ve büyüleyici zaman. Çok cesur yeni bir dünya tam önümüzde. Bilim, teknoloji, buluşlar, elektronik ve hepimizin konforu için yapılmış tüm aletlerden söz edebiliriz. TV, cep telefonları, fax, iphone, havacılık sektörü, modern harika binalar, ameliyatlar ve sağlık sektörü Kova burcunun çocuklarıdır. Farklı bir seviyede, Kova çağı tüm insanlığın daha üst bir seviyeye çıkarılması ile ilgilenir. Kova burcunun yönetici gezegeni, lideri, patronu da diyebiliriz; Uranüs gezegenidir. Uranüs yeni ve farklı olanı gerçekleştirir. Uranüs değişim demektir. Bu değişim dünyayı tamamen dönüştürecektir. Uranüs büyük ışık demektir. O yüzden Kova çağı insanlık tarihinin en iyi çağıdır. Kova çağı teknoloji ile insanlığın mükemmel evliliğidir.

Daha basit bir dille; Peace – Barış, Progress – Gelişim, Prosperity – Refah demek oluyor. Kova Çağının temel prensibi açık fikirli olmaktır. Bu paragrafı, konuyla çok ilgili olması sebebi ile 2009 yılında yazdığım kitaptan aldığımı itiraf ediyorum. Kova çağının başlangıcının veya açılışının; 2012’nin karışıklıkları ile sizleri tanıştırmama izin verin. Kova çağı tamamıyla objektif, bağımsız ve gözleme ve deneyime inanmaktadır. Hiçbir şey lütuf olarak alınmaz. Tanrı bile bilimsel tarayıcının altındadır. Tanrı varlığını ispat etmek zorundadır.

Bu yeniçağın bir diğer yönü ise insanlığın çektiği acının azalması, düzelmesi ve kolaylaşmasıdır. Bu; yaygın sempati, büyük tolerans ve her yanı saran şefkatle başarılacak. Hepimizin bir aile olduğunun kesin bilgisi ve anlayışını ortaya çıkaran tüm bağlantılara ve iletişime teşekkürler. Tüm insanların, hayvanların, doğanın, yıldızların, gezegenlerin, kısacası tüm evrenin dayanışma ve iletişim anlayışı, tüm canlı ve cansızları bir araya getirecek.

Biraz ara verip, zamanda bir atış yapmama izin verin. Büyük yanılgıya düşebilirim. Fakat hala, buna değer çünkü size biraz umut, gelecek için imkan dahilinde bir rehber olacaktır. Teknoloji ve insanlığın el sıkışması ve birbirini sarması Haziran 2012 ile Haziran 2013 arasında olacaktır. Bu dönem bilimin insan kalbine sahip olduğu dönemdir. Bu dönem bilimin açık fikirli olduğu dönemdir. Bu dönem bilimin katılığından, sabitliğinden ve egosunda arındığı, kapsama alanının çok geniş ve güçlü olmasına rağmen, hala limitli olduğunu fark ettiği bir dönem.

 

Önemli Yıllar

Başka bir deyişle, bilimin ulaşabileceğinin ötesinde işler var. Belki de bilim en yüce iyiliğin, gözleme dayanan bilgi değil, her şeye karşı duyulan basit ve limitsiz şefkat olduğuna inanmaya başlayacak. 2012 den itibaren kalbin sırları için beynin güçleri bırakılacak. Belki, dünyanın gerçek dönüm noktası 2012 de olacak. Belki sadece küçük bir dokunuş yapabiliyorum ve biz insanların sınırsız kapasitelerini size açıklamak ve keşfetmek için yeterli olamayabilirim. Belki bizler bu zaman ve uzay içerisinde birer kıvılcım olmamıza rağmen, tüm kainatın gerçek merkeziyiz.

Evrenin merkezi olarak, evreni kontrol etmek zorunda değiliz ama evrenle birlikte evrim geçirmeyi öğrenebiliriz. Bizler evrenin ve doğanın kanunlarını ve kurallarını öğrenmeli, onunla bütün olmalı ve onunla bir olarak onun ötesine geçmek ve evrimleşmek mümkün olabilir. Bu benim düşüncem bunu biliyorum, fakat biliyorum ki benden daha yüce diğer beyinler, ruhlar daha derin ve yaratıcı bir şekilde bu konuyu düşünmüşlerdir. Periyod 2012den 2014’e kadar.

Sizlere, insanlık tarihinde şefkatin, iyi yürekliliğin, sempati ve cömertliğin 15 Nisan 2033 ve 21 Nisan 2034 tarihlerinde en yüksek seviyelerine ulaşabileceğini bildirmekten dolayı çok heyecanlıyım. Orada olamayacağım. Fakat 2012 de başlayan şey 2033 ve 2034te tamamen çiçek açacaktır. Son olarak Ekim 2052 civarlarında, mükemmelliğin, evrimin ve gelişimin maksimum seviyesine dönüşeceğiz. Bu, gerçekleşmesi beklenilen muhteşem bir şey. Tekrar ediyorum 2012 tarihin dönüm noktası.

2012=2+0+1+2=5  5 rakamı Merkür gezegenini sembolize eder. Merkür daima genç, canlı, akıllı ve büyük bir gezginci olduğu kadar aynı zamanda da haberci olarak da tanımlanır. Merkür tüm alanlardaki iletişim anlamına gelir. Örneğin; televizyon, reklam, internet, faks, ipod, cep telefonu ve benzeri. Bu nedenle, 2012 özellikle ilişkilerde, haberleşmede, sözleşmelerde, satışlarda, reklamda yardımcı olacak. Kısaca, yazılı ve sözlü ifadeler 2012'de ki diğer her şeye hakim olacak.
Bu harika bir haber ve yazarlar, öğretmenler, satıcılar, gazete muhabirleri, TV sunucuları, politikacılar, aktörler, şarkıcılar, dansçılar, moda tasarımcıları mükemmelliğin yüksek ve tamamen farklı bir seviyesinde olacaklar. Bir bakıma, tarihte büyük bir dönüm noktası olacak. 2012 daha kolay, daha mutlu, daha düzgün ilişkiler sağlayacak.

Bildiğimiz gibi, bizim mutluluğumuza ilişkiler karar veriyor. Biz mutlu olmak için yaşarız. Şimdi merkürün hayatımızda oynadığı rolü anlayabiliriz.



BU HEPİMİZ İÇİN SON MU?

Satürn kitleleri sembolize eder. Uranüs ani karışıklıklar, olaylar, oluşları sembolize eder. Eğer ikisini birleştirirsek, milyonlarca insanın ani ölümü sonucuna varabiliriz. Yani bu bir ihtimal. Neyse ki hiçbir öğreti mükemmel değil.

İnsanlık tarihinde 21.yüzyılın en büyük, en iyi, en parlak yüzyıl olacağını tekrar tekrar söyledim.
Bu tahmin için Tarot, İbrani Kabbalahı ve Jüpiter-Satürn ikilisinin etkisini saflığın rehberliğinin sezgisel parıltılarıyla birlikte harmanladım.

Hala aynı görüşteyim.

Nostradamus'un son kitabı Akrep ve Yayın arasında 13.burcun olduğunu söylüyor. Bu 13. burç ölümcül. Ölümü sembolize eden13 numaralı tarot kartıyla ilgisi var. Resim tırpanlı bir iskeletin resmi. Tırpan yerde sallanan uzun kollu ve eğri bıçaklı bir alet. Çimen veya objeleri biçme ve kesme için kullanılır. Ölüm ve imhanın tanınan sembolüdür. Bu 13.burç samanyoludur.

Çok şaşırtıcıdır ki Mayalılar Samanyolundan bahsediyorlar. Maya takvimine Talkin denilirdi. O, samanyolu ve galaksinin merkeziyle güneşin dizilişiyle ilgiliydi. Ama ben bunun son anlamına gelmediğini hissediyorum.

Bu bütün hikaye değil. Yazar Richard Tarnas "Kozmos ve Ruh" da Satürnün Eylül 2007'den Temmuz 2012'ye kadar Uranüsün karşısında dizildiğine işaret etti. Satürn kitleleri sembolize eder.

Uranüs ani karışıklıklar, olaylar, oluşları sembolize eder. Eğer ikisini birleştirirsek, milyonlarca insanın ani ölümü sonucuna varabiliriz. Yani bu bir ihtimal, neyse ki hiçbir öğreti mükemmel değil. En büyük astrologlar, psişikler ve kahinler umutsuzlaşıyor ve tamamen yanlış. Geleceğin perdesini kaldırmak kolay değil.

Bir kez daha tekrarlıyorum ki 21.yüzyıl insanlık tarihinin en büyük, en iyi ve en parlak yüzyılı olacak.

 

DÜNYANIN SONU MU?

Benim sevgili okuyucularım 12 nolu asılmış adamın resmini çok net görebilirsiniz. 2012'deki 20 rakamı bütün yüzyıla ait ama 12 rakamı asıl yıla ait. Bu durumda biz 12 rakamını aldık.

Asılmış adamın resminden korkmayın. Bu hepimizin asılacağı anlamına gelmiyor. Kelimenin tam anlamıyla asılmış adam egomuzu, açgözlülüğümüzü, kıskançlılığımızı, öfkemizi, şehvetimizi ve gururumuzu asmalıyız anlamına geliyor. Bunun nedeni büyük ekonomik çöküşün olduğu batıda ki girişimci ve bankerlerin açgözlülüğü.

Bu nedenle asılmış adamın bizim hepimize önemli ruhani bir mesajı var. Aynı zamanda, asılmış adam zalim ve hain insanların dünyayı kontrol etmeye çalışacağını gösteriyor. Zulüm ve terörle yaşamaya çalışan bencil, açgözlü, tamahkar insanların olacağı anlamına geliyor. Ama onlar mağlup olacaklar. Bu da kesin.

Hepimizin bildiği gibi bir yıl 12 ay ve ayrıca 12 kabileyle ilgili duyumlar aldık. 12 rakamı güneş anlamına gelen 1 rakamını ve ay anlamına gelen 2 rakamını içeriyor. 12'yi toplayarak 2+1=3'ü buluyoruz. 3 Jüpiter gezegeninin rakamıdır. Jüpiter refah anlamına gelir. Biz hepimiz refah içinde olmak isteriz. Kısacası, 12 ile ilgili farklı yorumlar var.

 

ASTROLOJİK YAN

Tahminler ve Yorumlar


Yukarıdaki gezegenleri -Jüpiter, Neptün, Uranüs, Merkür, Ay ve Güneş- göz önünde bulundurarak bir sonuca varabileceğimizi söyler. Bizim gerçekten ne zaman galip geleceğimiz ve evrimleşeceğimizle ilgili tahminin neredeyse imkansızlığının ve büyüklüğünün farkındayım. Büyük ihtimal Nisan 2041'de ve tarihler 1, 8, 16, 23. Alçakgönüllülükle bunun yapabileceğimin en iyisi olduğunu söyleyebilirim. Çok sıradan ve bilindik görünebilir ama bizim ana gücümüz ve kuvvetimiz bizim uyumluluğumuz ve dirençliliğimizdir. Bu bize evrimleşmek için olduğu kadar var olmak içinde yardım etti. Bu bizi gezegendeki diğer tüm yaratıklardan farklı kılan ayırt edici bir özelliktir.

 

NEPTÜN (Bilinçaltı, motivasyon ve arzunun yeri)

Astrolog olarak izin verin bize evrimsel yanı veren gezegenler hakkında tahminde bulunayım. Neptün gezegeninin su ile aralarında bir ilişki var. Suyun temel özelliği her şekil ve büyüklüğe bürünebilir. Suyu doldurduğumuz kaba bağlıdır. Suyu bir kadına, şişman bir adama, müzik enstrümanına, yarasaya ya da topa benzeyen bir fincana veya kaba koyabiliriz. Aslında düşünebileceğimiz veya istediğimiz her şekle. Neptün gezegeni; hayal etme, ilham, sezgi ve akılla ilgilidir gerçeğini de ekleyelim. Bu nedenle, Neptün gezegeni ve su sembolü bizim uyumumuzu en iyi şekilde gösterir.
Neptün için ayrıca tamamen farklı bir düzey, zemin ve gezegen bilinci var. Neptün bizim bilinçaltımızla ilgilidir. O kesinlikle biz bilmeden hayatımızı domine ve dikte eden bilinçaltıdır. Bu nedenle, eğer karar vermek için özgür olduğumuzu düşünürsek hata yapmış oluruz.  Ya sari, tişört alırken veya bir insanı sevmek için nedenler bulurken veya herhangi birşeyi veya hareketlerimizi yargılarken, bilinçaltımız gerçekten bizim için karar verir. Neptünün bu gücü vardır. İkinci olarak, ay da bilinçaltımızda çok önemli bir yol oynar. Bu yüzden, belki afirmasyonlar Neptün ve ayı harekete geçirmek için çok önemlidir. Sevgili okuyucular bu benim inancım. Çok iyi bildiğiniz gibi ben kimseyi kendi inancım için zorlamam. Seçim sizin.

 

URANÜS:
Uranüs yeni çağ gezegenidir ve orjinalliği sembolize eder. Uranüs ayrıca teknoloji, bilgisayarlar, bilim, faks,internet,ipod,elektronik,aygıtlar,cihazlar,uzay ve havacılığı temsil eder. Ve bu uluslararası uzay istasyonları, rasathaneler, silahlar anlamına gelir. Bu bizim tüm engellerin örneğin terorizm, ırkçılık, önyargılar, tünel görüşü ve dogmalar gibi üstesinden gelebilmek için gücümüzdeki umudu ve güveni bana veren orjinalliğimiz, yaratıcılığımız ve becerimizdir. Daha iyi bir dünya yaratma becerisine sahibiz, Uranüse teşekkürler.


MERKÜR:

Çoğumuzun bildiği gibi Merkür haberci ve iletişimdir, insanla veya zodiacın sembolüyle iletişime geçer. Kısaca, anlamayı, takdir etmeyi öğrendiğimiz fikir ve görüşlerin değişimi ve etkileşimi veya en azından diğerlerinin görüş ve fikirlerini tolere etmek bu iletisimler, kontaklar ve mesajlar yoluyla olur. Demokratik olmayı, kafaları kırmayı değil saymayı öğrendiğimiz Merküre teşekkür ederiz. Merkür bize iletişimci ve meraklı olmayı ve bununla birlikte diğerlerinin görüş ve fikirlerinin farkında olmayı öğretiyor. Diğerlerine saygı duymayı öğretiyor.


AY:

Duygular, hisler, sezişler hepsi ayın yönetiminde ve egemenliğinde. Ay bizim hepimizi duygusal olarak birbirimize bağlar. İkinci olarak, ay sevmek, bakmak, beslemek ve annelik yapmak anlamına gelir. O seven, bakan ve sunandır. Modern dilde, ay duygusal zekadır. Beynin temel ünitesi Neuron, sevgi için yaratıldı. Mutluluğa en büyük katkı Ay’dır. Niye? Diğerleriyle paylaşıma yardım eder. Hiçbir şey paylaşmaktan daha önemli değildir. Paylaşmak mutluluğun özüdür. Paylaşmak mutluluğun özüdür. Paylaşmak hayatın kendisine evet demektir. Paylaşmak insan ırkının devamlılığının garantisi ve güvencesidir. Paylaşmak, yok edici silahlarla, şiddet, zulüm ve imhayla dünyanın sonunun gelmesine karşı esas garantidir. Ay ve Neptün ayrıca gerçek ruhaniyeti gösterir. Bu yaşamın neşesinin farklı ve enfes boyutudur. Bunun üzerinde daha fazla durmayacağım çünkü ruhaniyetin tanımı ve anlamı bizim hepimizin kendine ait. Güneş ruhaniyeti ve ruhun gücünü temsil eder. Bilim adamları, 2013'te kaos yaratarak dünyayı felç edebilecek büyük güneş patlamasıyla ilgili uyarıda bulundu. Çok nadiren gerçekleşen güneşten gelen büyük enerji patlamasının, bir fenomenin iletişim sisteminin çökmesine, uçakların yere çakılmasına,internetin kapanmasına neden olacağından korkuyorlar.
"Britanya Savunma Bakanı Liam Fox modern zamanda böyle bir patlama olduğu takdirde hesaplanamaz bir zarara neden olacağı konusunda eksperleri uyarmak için Londra'da acil durum konferansı yaptı." Times of India, Eylül, 2010. Evet güneş patlaması ölümcül, tehlikeli, zarar verici olabilir. 2013 bizim için zor olabilir.


JÜPİTER:
Jüpiterin arkadaşlık ve dostluk, kazanç ve sevinç, yoldaşlık, iyi beslenme, statü ve prestiji temsil ettiğini söylenir. Hepsinden öte, Jüpiter olumlu davranma, iyimserlik, başarı ve tatmini temsil eder. Kısacası Jüpiter hayatın kendisine büyük bir evettir. Jüpiter, umut, söz ve doyumdur. Bu nedenle, Jüpiter bir anlamda hem mutluluğu hem geleceği temsil eder. Jüpiterin hem 2012 hem de ötesi için çifte önemi olduğuna şüphe yok.


SONUÇ:
Yukarıdaki gezegenleri- Jüpiter, Neptün, Uranüs, Merkür, Ay ve Güneş- göz önünde bulundurarak bir sonuca varabileceğimizi söyleyebiliriz. Bizim gerçekten ne zaman galip geleceğimizi ve evrimleşeceğimizi tahmin etmenin neredeyse imkansızlığı ve büyüklüğünün farkındayım. Büyük ihtimalle Nisan 2041'de ve tarihler 1, 8, 16, 23. Alçakgönüllülükle bunun yapabileceğimin en iyisi olduğunu söyleyebilirim.

Ayrıca 2052'de Ocak ve Subat’taki tarihlerde önemli. Ocağın 2,9,16,23 ve 31'i ve Subat’ın 7, 14, 22'si. Neptün ve Merkür yılı gösterir. Güneş ayı gösterir. Nasıl oldu da boşuna olduğunu bilerek bazı tarihleri belirlemeye çalıştım. Nedeni bilinçaltını temsil eden ay, bir burçta 2 1/4 gün kalıyor. İnsan olarak mümkün olduğunca mükemmelliğe yaklaşmak için teşvik ve arzu orada.
Şunu da biliyorum ki uçmayacağım ama zorunlu iniş yapacağım. Ama biz insanlar büyük ve güçlü bir hakka sahibiz. Bu deneme hakkı. Gerisi Tanrı'ya bağlı veya kader veya şans adına ne demek isterseniz. Bana şans dileyin.

21.yüzyılın insanlık tarihinin en büyük, en iyi ve en parlak yüzyılı olacağını söylendi. Bu nedenle, 21 Aralık 2012'de dünyanın sonu gelmeyecek. Aslında 2012 yeni bir çağın başlangıcı olabilir. Uranüs gezegeninden sonra yeni çağa Uranüs Çağıda denilir.  Sevgili okuyucularım çoğunuz 2012-Dünyanın Sonu filmini gördünüz, dramatik ve artistik bir şekilde yorumlanmış. Bu film çıkmadan çok önce "2012-Dünyanın sonu" hakkında yazmıştım. Astroloji dergisinde 2008 Martın başlarında yazmıştım. "Astrology-The Soul of All". Önsezi, kehanet ve içgörünün açık bir örneği. Gelecekten haber veren! Zaman zaman yanlış yaptığımı kabul edecek kadar alçakgönüllüyüm. Çünkü ben sadece insanım. Maya takvimine göre 21 Aralık 2012'de güneşimizin galaksimizin merkeziyle nadir olan bir dizilişinin olacağını söylenir. Bu dünyanın sonu anlamına gelebilir. Bir ihtimal var. Maya Medeniyeti ve Evrenbilimi çok eski ve şimdiye kadar ki en iyi olanı.

Uranüs teknoloji ve elektroniğin gezegeni. Teknolojide biz TV, ipod, faks, cep telefonu ve laptopa sahibiz. Bu iletişim araçları yoluyla birbirimizle bağlantıda kalırız. Diğerleriyle yakın oluruz. Biz iletişim kurarız, fikirler, değerler ve teoriler alıp veririz. İnsanoğlu hakkında daha çok öğreniriz. Onlar hakkında daha çok öğrendikçe onları daha iyi anlarız. Onlara yakınlık duyarız. Biz onlara, onlarda bize şefkat duyar. Bu kesinlikle bizim bilinç düzeyimizi arttırır. Bu bizim kimlik, eşsizlik ve yüce becerimizin bilincidir. Bu ayrıca çok mantığa aykırı olarak tüm kozmos, doğa, yıldızlar, galaksiler, bitkiler, hayvanlar, nehirler, dağlar ve gökyüzünü tanımlamamıza izin verir. Biz, insanoğlu bunun bir parçasıyız ve ayrıca bir anlamda ondan ayrılırız. Belki ben kelimelere dökmenin çok zor olduğu bir fikri, inancı ifade etmeye çalışıyorum. Ama biz insanlar karışık ve çelişkiliyiz ve orada bizim duygularımız ve çekiciliğimiz yatıyor. Kitlesel yok ediş silahlarımızla dünyayı sonlandırabilir  veya yeryüzünde dünyayı bir cennet yapabiliriz. Bizim seçimimiz.

Kabul ettiğim ve biraz değiştirdiğim bir söz var:

"İletişim, akılların farklı hatıra ve alışkanlıklarla birleşimidir. Akıllar birleştiğinde onlar sadece gerçekleri değiştirmezler, onları transforme ederler, şekillendirirler................”

Theodore Zeldin

 

ŞİFA VE MUTLULUK, SAĞLIK VE REFAH

6 Ekim 2012'den 23 Aralık 2014'e kadar disiplinin, maneviyatın, kurtuluşun ta kendisinin gezegeni olan Satürn, yaşam-ölüm-yenilenmenin burcu olan Akrep'te olacak. Burada yenilenme yeni bir hayat anlamına gelmektedir. Bu nedenle, dünya için umut var.


Dünyanın kaderinin 6 Ekim 2012 ve Eylül 2013 arasında belli olabileceği söyleniyor. Çok abartılı ve dramatik bir öngörü!

Ama drama ve ucuz sansasyon için yapılan bir öngörü değildir. Ben 80 yaşındayım. Reklam pompalamalarına hiç ihtiyacım yok. Sevgili okuyucular, sizi umut ve şifa gezegeni ŞİRON ile tanıştırayım. Şiron'un sembolü bir anahtardır. Bu anahtar bilginin, şifanın, mutluluğun ve tüm büyük sanat eserlerinin temeli olan yaratıcılığın anahtarıdır. Yunan mitolojisinde, Şiron bilge Centaur'du; yarı insan, yarı at olan bir yaratık.

Şiron harika bir öğretmendi. Müzik ve sanatın Tanrısı Apollon'dan, bilgiye; acılardan, sıkıntılardan ve engellerden kurtulmak için iyileştirici güçlere nasıl sahip olunacağını öğrendi. Şiron, Satürn ile bir deniz Tanrıçasının çocuğuydu. Şifacı Şiron, Mart 2011'den Nisan 2018'e kadar mutluluğun, şefkatin, evrensel sempatinin, kudretli evrimin ve muazzam ruhani kalkınmanın burcu olan Balık'ta olacak. Bu zaman aralığı insanlığın canlanması için muhteşem ve hayati olacak. Büyük resim budur.

6 Ekim 2012'den 23 Aralık 2014'e kadar disiplinin, maneviyatın, kurtuluşun ta kendisinin gezegeni olan Satürn, yaşam-ölüm-yenilenmenin burcu olan Akrep'te olacak.  Burada yenilenme yeni bir hayat anlamına gelmektedir. Bu nedenle, dünya için umut var.

Balık'ta olan Şiron ve Akrep'te olan Satürn birbirleriyle harika, yararlı, son derece iyimser, oldukça olumlu bir dizilim sunuyor. Bu tüm insanları duygusal, fiziksel, zihinsel ve sosyal anlamda iyileştirecek - özellikle de acı çekenleri ve fakir olanları. Ben bilerek, kasıtlı ve bilinçli bir şekilde açık ve sade bir dil kullandım, çünkü net olarak algılanmasını istiyorum ki Satürn ve Şiron sayesinde umut ve mutluluk bize gelecek.

Ama umudu ve mutluluğu desteklemenin ardında başka sebepler var. Plüton, güç ve kontrolün gezegeni, 28 Kasım 2008'den 27 Ocak 2024'e kadar yönetim, organizasyon, disiplin, istikrar ve güvenlik burcu olan Oğlak burcunda olacak. Plüto bu burçta olarak, yolsuzluk, manipülasyon, zorbalık ve sömürü sayfasını tamamen temizleyecek. Oğlak burcundaki Plüton kötü, zalim ve adaletsiz dünya düzenini yerle bir edecek. Oğlak burcundaki Plüton'un nihai amacı çok sağlam bir yapı ve dünya oluşumu olacak.

Belirtmekten mutluluk duyarım ki; Balık burcundaki Şiron'un, Akrep burcundaki Satürn'ün ve Oğlak burcundaki Plüton'un HEPSİ BİRBİRLERİYLE ÇOK İYİ KONUMLANMA VE DİZİLİM OLUŞTURUYORLAR. Bu sayede umut, sağlık ve mutluluk şansı kat kat artmış oluyor.

Hatta bu, hikayenin tamamı değil. Hayal gücünün, ilhamın, sezginin, sanatların ve yaratıcılığın gezegeni Neptün, 4 Şubat 2012'den 30 Mart 2025'e kadar Balık burcunda olacak. Hem Şiron hem de Neptün Balık'ta olacak, bu nedenle güçlerini birleştirecekler. İtiş gücü çifte katlanacak diyebiliriz. Balık'taki Neptün; Satürn ve Plüton'la da güzel bir sıralama gerçekleştirecek. Diğer bir deyişle, Satürn, Şiron, Neptün, Plüton güçlerini birleştirecek ve mutluluğumuz için güçlü ve verimli bir şekilde çalışacaklar. Bu dört tane güç, vurgun ve gelişim devi hem mutlu hem de sağlıklı olmamıza yardımcı olacak. Bu nedenle, alçakgönüllülükle söylüyorum ki, 21. yüzyıl insanlık tarihinin en büyüğü, en iyisi ve en parlağı olacak. Tekrarlıyorum - tüm bunlar 2012'nin son kısmında başlayacak. 6 Ekim 2012'den Eylül 2013'e kadar olan süre hepimiz için gelecek olan yüce mutlu dönemin gerçek açılışını sağlıyor. 30 Mart 2025'e kadar, tamamen farklı bir teknoloji ve insan mutluluğu seviyesinde olmalıyız. Son olarak, evrenin tarihi, teknoloji ve insanlığın mutlu birlikteliğiyle yazılıp kazınacak.


OLUMLU TARAFI

Su burçları insan sempatisi, nezaketi, anlayışıyla ve dolayısıyla insan ırkının evrimi ile yakından alakalıdır.

Su burçları, Balık, Yengeç ve Akreptir. Burada Akrep’te olan Satürn’den ve Balık’ta olan Neptün’den bahsediyoruz.

Akrep’teki Satürn ve Balık’taki Neptün özellikle 6 Ekim 2012’den Eylül 2013’e kadar muazzam bir dizilim içerisindeler. Basit anlatmak gerekirse, en etkili durumlarında olacaklar. Bu etkili olma hali hayal gücünün, buluşun, sanatların (Neptün); ve bilimin, ilaçların, disiplinin, ahlaki değerlerin (Satürn) doğru ve iyi kullanımına işaret eder. İkisinin birleşmesi ile dünya daha iyi bir yer olur.

Yarı insan, yarı at olan sembolik gezegen Şiron tamamen şifa, öğretme ve sanatlarla ilgilidir. Şiron, acının ve şifanın burcu olan Balık’ta olacak. Bu yüzden dünyanın sıkıntıları şefkat ve öz çaba ile iyileşecek. Çiron, Kahraman Herkül’den gelen bir okla kazara yaralanmıştı. Bü yüzden Şiron acı çekmekle ilgili her şeyi bilirdi. Dedikleri gibi, “Yalnızca ayakkabıyı giyen neresinin vurduğunu bilir.” Şifacı Şiron’un Balık’ta (şifanın ve iyileşmenin burcu) olacak olması asıl faktör. Dünya için çifte şifa denebilir. Teorim zaman olarak tam doğru olmayabilir. Ama en azından tahmini sebeplerini açıklıyorum; ve bizi umut ve mutluluğun beklediğini söylüyorum. Ayrıca lütfen çok yakında yapmış olduğum üç tahminime bakınız.

  1. Futbol Dünya Kupası’nın son 11 dakikasında İspanya bir gol atacak. (Bombay Times 11 Temmuz, 2010)
  2. Radyo Mirchi röportajında bahsi geçen uçak kazası olasılığı (Mangalore).
  3. 2010 Ocak ayında deprem ve ulusal liderlerin ölümü (Telegraph, 3 Ocak 2010), ve Jyoti Basu öldü, ayrıca korkunç Haiti depremi de Ocak 2010’da gerçekleşti.

İtiraf etmeliyim ki tüm bu doğru çıkan tahminler bana özgüven pompaladı. Fakat yine itiraf ederim ki yine de titriyorum! Ben insanım ve dolayısıyla kusurluyum. Dünyanın kaderini değerlendirip öngörüde bulunacağım! Sarsılın, ürperin, irkilin.

 

OLUMSUZ TARAFI

Hayat her zaman güllük gülistanlık değildir. Sevsek de sevmesek de hayatın kötü tarafları da vardır. Ben şöyle bakıyorum:

  1. Oğlak’ta olan Plüton tamamen güç, korku, güvenlik ve ayaklanma ile ilgili. Oğlaklar aynı zamanda diktatör karakterli, zalim, tek taraflı ve bencil olabilirler. Oğlak’taki Plüton özünde sıradan insan üzerindeki kontrol ile ilgili. Bu kontrol zalimce olabilir. Zalim yasalar ve kurallar uygulanabilir. Özgürlük ayaklar altına alınabilir. Oğlak dünyayı kontrol etmek ve disipline sokmak için büyük bir sopa kullanan babadır. Oğlak başkalarına sert davranabilir. Oğlak’taki Plüton yasayı koyacak ve zalimce uygulayacak.
  2. Akrep’teki Satürn. Akrep sabit bir burçtur. Yatırımın, sabit fikirlerin, intikamın, karşılıklı ithamın, acımasızlığın burcudur. Aynı zamanda seksin, tecavüzün, borçların, fonların, mirasın, müşterek finansın, piyangonun, ölümün, ölüleri diriltme pratiğinin burcudur. Satürn Akrep’te pek rahat değil. O yüzden, Satürn bencil yüzünü, tünel görüşünü ve taş kalpliliğini oldukça belli edebilir. Kritik bir duruma yol açabilir.
  3. Balık’taki Neptün. Balık burçlar kuşağının kaçış sanatçısıdır. Hilekar müşteriler, dolandırıcılar, üçkağıtçılar. Neptün iyi bir yalancı olabilir ve düzenbazlık, skandal ve dolandırıcılık konusunda beceriklidir. Balık’taki Neptün son derece mutlu ve rahat. Çok iyi bir takım oluyorlar – alçaklar, düzenbazlar, sarhoşlar, uyuşturucu bağımlıları ve hırsızlardan oluşan bir takım.
  4. Balık’taki Şiron. Şiron’un engellilere, fakirlere ve acı çekenlere yardım ettiği doğrudur fakat Şiron insanlıktan rahatsız olabilir – kendi ikili durumu nedeniyle: yarı insan yarı hayvan. Şiron alışmakta güçlük çeker. Ama tüm gezegenler arasından belki de en iyi öğretmen ve şifacı, Şiron’dur. Şiron’da Satürn, Neptün ve Plüton’da olan olumsuz yanlar bulunmaz.

 

SONUÇ

Her şeyi ele alıp düşündükten sonra görünüyor ki, gemimiz sağlık, mutluluk ve refah yolunda ilerliyor. “Her şey yolunda” diyerek sonlandırıyorum.

 

İNSANLIK İÇİN ÖNEMLİ YILLAR

  1. 1. 6 Ekim 2012 – Eylül 2013: Bu, tarihin dönüm noktasıdır. Sebebi Satürn, Neptün, Plüton ve 27 Haziran 2013’ten itibaren Jüpiter – talihin gezegeni – çok uyumlu bir dizilim içinde buluşacaklar. Zorlukların, çelişkilerin, anlaşmazlıkların ve negatif vibrasyonların KAYBOLMAYA BAŞLAYACAĞI dönem. Açıkça itiraf ediyorum ki tahminim asıl olaydan 6 ay kadar önce veya sonrasını öngörüyor olabilir. Fakat bu mutluluğa giden ilk büyük adım.
  2. 2. 11 Ekim 2017 – 22 Mart 2020: Toplumun altyapısında, iskeletinde ve hayatın kumaşında temelden bir değişim getirecek. Kurallara, kontrole ve güvenliğe karşı açık bir isyan gerçekleşebilir. Bu isyanın mutluluk veren sonuçlarını Mart 2020’den Aralık 2021’e kadar görmemiz mümkün. Bu süre Mart 2023’e kadar da uzayabilir. BURADA AÇIKÇA BELİRTMELİYİM Kİ ASTROLOJİ MÜKEMMEL DEĞİLDİR VE DÜNYA TAHMİNLERİNDE BULUNURKEN UFAK HATALAR BEKLENEBİLİR. 2018-2019’da Satürn, batı astrolojisine göre Hindistan’ın burcu olan Oğlak’ta olacak. Hindistan’ın büyük işadamları ve zenginleri, Bill Gates veya Warren Buffet’ın yaptığı gibi fakirlere para vermeye eğilimli değildirler. Kitleler bunun farkında olup buna şiddetle içerlerler. Hindistan’ın ultra zenginleri devasa servetlerini insanlarla paylaşmayı öğrenmezlerse, korkarım kan ve devrim olasılığı doğacaktır. Bu konuda yanılıyor olabilirim. Hindistan’ın fakirlerinin çok sabırlı olduklarını biliyorum. Fakat nihayetinde en sabırlı ve hakir insanlar da bunaltılıp bastırılırlarsa efendilerine karşı gelmeyi bilirler. Zaten vermek her zaman iyidir.
  3. 3. 15 Nisan 2033 – 21 Nisan 2034: Bu dönemin teknoloji ve insanlığın sonunda bir araya gelip birbirine hizmet edeceği yıl olduğunu söyleniyor. EKİM 2052 civarında gelişimimizin, evrimimizin ve mükemmeliyetimizin zirve seviyesine ulaşacağız. İştahınız açılsın diye açıklıyorum. 2052’de Güneş, Jüpiter ve Uranüs hava burcu olan, hava burçlarının kralı TERAZİ’de olacaklar. Kova burcundaki Satürn ve İkizler burcundaki Neptün (Kova ve İkizler de hava burçlarıdır) TERAZİ’yi sonuna kadar destekliyor olacaklar. Hava burçları teknoloji, adalet ve insanlığın birleşimi ile evrimsel olarak en iyi hallerinde olacaklar. Sır budur. Sevgili okuyucular, size kendimle ilgili en önemli şeyden bahsedeceğim. Benim zekamdan şüphe duyabilirsiniz. Fakat asla dürüstlüğümden şüphe duymayın. Dürüstlüğüm benim hayatımdır.

Sizle 16/17 Ağustos 2010’da gördüğüm bir rüyayı paylaşayım. C harfi gibi kıvrılmış çok güzel, sarı bir çiçek gördüm. Çiçeğin üstünde bir tahta vardı. Tahtada “2012’den 2020’ye” yazıyordu. Çiçek bana 21. yüzyılın en önemli yıllarının bunlar olduğunu söylüyordu. Ben kendimi çok ciddiye almam. Bu rüyanın bir yanılsama veya halüsinasyon olabileceğini biliyorum. Ama 2012 yılı ve sonrasına kafayı taktığım için bilinçaltımın beni kışkırttığını, cesaretlendirdiğini de söyleyebilirim. Birçok kez biz özgür irademizle karar verdiğimizi düşünürken aslında bilinçaltımız bizim yerimize karar vermektedir. Bu yüzden bu rüyamın isabetli çıkması mümkündür. Şu anda, yani 6 Ağustos 2010’da, rüyamın isabetini ve etkisini yalnızca zamanın göstereceğini söyleyebilirim. 2020’yi geçtikten sonra son derece farklı bir oyun olacak, yepyeni bir dünya düzeni. İple çekilecek çok şey var. Bu makale zamanlama ve olayların gerçek akışını aktarma yolunda elimden gelen en iyi çaba.

 

 

TIP, TEKNOLOJİ ve ASTROLOGY

Ben bir İngilizce öğretmeniyim, bir okültistim, bir astrolog, bir falcı, bir numerolojist ve bir kabalistim. Fakat bilim adamı değilim. Bir tıp adamı değilim. Fakat insanlık ve tıp ile ilgili herşeyin geleceği hakkında son derece donanımlıyım.

Nobel Assembly üyesi Harriet Walberg, kök hücreler ve hücre terapileri hakkında araştırmaların yeni konusu olarak konuşur. İkinci konu, proteomiktir. Bu vücuttaki tüm proteinler ve onların işlevleri ile ilgilidir. Üçüncü ise nanotıptır. Bu alanda, bilim adamları, mühendisler ve ilgili teknik kişiler birlikte çalışıyorlar. Böylece tıp ve teknoloji arasında bir arayüz olacaktır. Bunlar gelecekteki gelişim alanlarıdır.

Tıp, kimyasallar ve vücut hücreleri Boğa, Yengeç, Balık ve Akrep burçlarının etkisi altındadır. Fakat benim önsezim bu dördünün içinde Akrep’in en önemlisi olduğunu söylüyor. Jüpiter, Neptün, Venüs, Mars ve Pluto gezegenleri, kök hücreler, hücre terapisi, proteomik ve nanotıptan fazlaca sorumludur. Açıkça söylüyorum ben bir İngilizce öğretmeniyim, bir okültistim, bir astrolog, bir falcı, bir numerolojist ve bir kabalistim. FAKAT BİLİM ADAMI DEĞİLİM. Bir tıp adamı değilim. Bunlar benim sınırlamalarım. Fakat insanlık ve tıp ile ilgili herşeyin geleceği hakkında son derece donanımlıyım. Ben denemek istiyorum. En iyi şutumu atmak istiyorum. Ve bunu 16 Ekim 2010 Cumartesi yazıyorum.

 

Kehanetler burada:

  1. 2010: Uranüs Balık’ta, Jüpiter Balık’ta.
  2. 2011-2012: Jüpiter Boğa’da (İleriye büyük bir atılım kesindir)
  3. 6 Ekim 2012-23 Aralık 2014 arasında Satürn Akrep’te iken, araştırmalar için tarihin en verimli dönemi olacak. Sebebi Jüpiter’inde 27 Haziran 2013 - 7 Nisan 2014 arasında Yengeç’te olacak olmasıdır. Başka bir deyişle, Jüpiter’in Yengeç’te ve Satürn’ün Akrep’te olması araştırmalara roket hızı verecek. Jüpiter 11 Ekim 201‘den 8 Kasım 2018’e kadar Akrep’te olacak ve bu da araştırmalarda yüksek bir seviye olabilir.

Ben devam edebilir ve tüm yüzyıl için doğru rotada ilerleyebilirdim. Fakat bu kayda değer bir zaman ve çaba gerektirir. Başlangıç olarak, bu sağlıklı ve faziletli bir başlangıçtır. Bu yeterlidir.

Bu davet ve benim içgüdülerim de bir şut daha atmam yönündeydi. Şans gezegeni olan Jüpiter 2030’da kimyasalların burcu olan Akrep’te olacak ve çalışkanlığı temsil eden Satürn’de etkin bilge Boğa’da olacak, kök hücrelerin diğer burcu olan. Harika bir eşleşme. Bu yüzden 2030 çok harika bir dönüm noktası olacak!

 

 

GENÇLİK İKSİRİ

Şairler, iyi bir şiir yazmanın ötesinde heyecan duyarlar, sanatçılar harika bir resim yaratmanın, bilim adamları ‘Buldum’ diye haykırdıkları yeni bir keşif için ve biz astrologlar kesinlikle dikkate değer bir tahmin geldiğinde gazete ve kitaplara çıkmanın ötesinde.

“Uzmanlar gençlik iksirini buldu... Sizin vücudunuzda (3 Mayıs 2007) diye okumuş gibi neşeyle atladılar. Gençlikten sorumlu gen PHA-4’tür. Eski günlerde sık sık işaret ettiğim gibi Başak, Terazi ve Akrep ilgili burçlardı. Bu belirli özellikler Terazi’ye taşındı ve Akrep’le tamamen düzeltildi ve geliştirildi. Bu yüzden Akrep artık tıbbın, kimyasalların, DNA ve genlerin son sınır bölgesidir.

Bejan, Hint ve Batı astrolojisiyle cevapları bulmaya çalışacak. Batı astrolojisine göre Jüpiter 10 Ekim 2017’den, 8 Kasım 2018’e kadar Akrep’te olacak. Genlerden sorumlu diğer güçlü burç olan Balık, Neptün’de iken Jüpiter’e yardım edecek. Yaşamda garanti yok fakat insanoğlunun yaşam süresinin büyük ölçüde uzayacağı ile ilgili güçlü bir olasılık var ve yaşlı insanların sağlığı ve bakımı ile uğraşan GERİATRİK çok fazla odak olacak.

Hint astrolojisine göre bu 2017 civarında olacak. Bizler kuşkusuz çılgınca, heyecan verici bir dönemde yaşıyoruz! Bunun için çok sabırsızlanıyoruz!

 

SATÜRN’ÜN TERAZİ’DE OLMASININ ÖNEM VE AMACI

Okuyucuların Satürn’ün Terazi’de olmasının ne demek olduğunu ve amacını anlaması gereklidir. Batı astrolojisi:

  1. Satürn demek yargı, görev, vakit (Father Time) ve karmanın kendisinin yasaları demektir.
  2. Terazi demek uyum, barış ve en kesin yargı demektir.
  3. Bu yüzden Satürn’ün Terazi’de olmasının anlamı bir kez değil iki katı yargı demek. Diğer bir deyişle Satürn’ün Terazi’de olması yargı için, adalet için harika bir önem ve anlam verir. Bu yargı dünyada acı çeken tüm insanlar için olacak. Satürn, 30 Ekim 2009-5 Ekim 2012 arasında Terazi’de kalacak. BENİM İÇİN BU İNSANLIK İÇİN YARGININ BAŞLADIĞI GERÇEK SÜREÇTİR. Yargının tüm gücü 17 Aralık 2020’ye kadar hissedilebilir olacak.

21 Aralık 2017- 22 Mart 2020 tarihlerinde yargı onun en üstün gücü ve kudreti ile olacak. Bunun sebebi yargının sembolü olan Satürn kendi burcu olan Oğlak’ta olacak. Diğer bir deyişle, 2009’dan itibaren Satürn Terazi’de iken yargı gerçek amacını göstermeye başlayacak ve 22 Mart 2020’de Satürn’ün Oğlak’ta ki son döneminde maximum güçte olacak. Fakat öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım, astroloji çok kesin, tam ve harika değildir. Bu yüzden o sadece yaklaşık dönemleri gösterir. Her koşulda, hayat astrolojiden daha harikadır ve yargı devam eden bir süreçtir. Astroloji sadece tanımlar ve önemli olaylar için önemli dönemleri gösterir. Hepsi bu.

 

POZİTİF SÖZLERİN GÜCÜ

Biz hepimiz işler zorlaşmaya başladığında ortaya çıkan çizgiyi duymuşuzdur. İnsanoğlunun başa çıkmak zorunda olduğu çeşit çeşit değişikliklerin ve mücadelelerin tam parçaları var olacak. Eğer yaşamımızın sıradan bir akımında hiçbir şey olmuyorsa bile, sıradanlıkla mücadele etmek zorundayız. En kesin yöntem, pozitif kalmaktır. Hayat çalkantılı olduğunda, pozitif düşüncenin rolünü vurgulamak zorunda değilim. Bu belli bir şeydir. Negativitenin vücuda zarar verdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Pozitif değişimin etkisinin gücü bizim kendimize ve etrafımızdaki her şeye söylediğimiz şeyler ile başlar. Farklı durumlarda bile bile pozitif sözleri pratiğe dökmek, pozitif sonuçların kendini göstermesine yardımcı olur. Biz bir kez birlikte geliştirmenin bilincinin hayatımıza etkilerini fark ettiğimizde, pozitif sözler bize ilişkilerimizi desteklemek için hizmet eder ve birleşme mücadelesinde güç verir. Bu aslında bizim her şeyin bir parçası olduğumuz gerçeğine odaklanmamız için idealdir. Ek olarak, eğer biz .....