Ruhaniyet ve Meditasyon Konusunda Kitaplar
Meta Modern Era
“Shri Mataji’nin buluşu insanlık için gerçek bir umut.”
Claes Nobel, Nobel Vakfı’nın kurucusu
Sevgi dolu, sürükleyici ve güçlü bir kitap. Meta Modern Çağ 21. yy için gerçek bir kapı açıyor – Sahaja Yoga ile çaba sarf etmeden aydınlanma almak ve insan farkındalığında yeni boyutlara sıçramak.
Nobel Barış Ödülü adayı olan HHSM tarafından yazılan bu kitap modern zamanlarda yaşadığımız krizlerle ilgili şaşırtıcı derinlikte gözlemler yapıyor ve bu sorunları kökten çözecek çözümler üretiyor.
SEVGİ İLE PİŞİRMEK
Kitap, H.H. SHRI MATAJI NIRMALA DEVI’NİN sevgi ile pişirdiği Hint yemeklerinin doyumsuz ve eşsiz tariflerini HINT MUTFAĞI sevenler için TASARIM YAYIN GRUBU tarafından Türkçe olarak basılmıştır. 1923 Yılında Hindistan’da doğan H.H. MATAJI NIRMALA DEVI SPİRİTÜEL bir lider olarak Dünya’nın dört bir yanında milyonlarca hayranı olduğu gibi ülkemizde de oldukça fazla hayran kitlesine sahiptir. 2 Kez Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiştir. Kendisi, sanatın her alanına destek vermesiyle tanınır. Ancak Yemek sanatına verdiği önem bir başkadır. Her yemeğin ilk malzemesinin SEVGİ olması onun yemek sanatına verdiği önemi daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bilgeliğin Anahtarları
Sihirli bir şekilde değişip her ruhun özünde gizlen ezeli huzuru bulmak ister misiniz? Asha ve arkadaşları kuzeye doğru yolculuğa çıkarlar. Kurtuluş oradadır. Varmak istedikleri yere doğru ilerlerken yolda onları pek çok mucize bekler. Tabii ki aşılması gereken engeller de vardır. Fakat mücadeleleri sıradan bir iyi – kötü savaşı değildir. Yılmaz güç arayışında olan kötü Goliath her zayıflığı kullanmaya hazır bekler. Her iyi fantastik hikayede olduğu gibi zafer hem kötüye hem kendine hakim olabilmeyi gerektirir. Paralel evrenler arasında yolculuklar ve sihirli yunuslar arasında genç kahramanlar korumaları gereken anahtarların gerçek güçlerini keşfederler.
Dagad Trikon Efsanesi
Gregoire de Kalbermatten
“Kaybedilen sevgi benim aradığım türden sevgi olamaz…”
Kahire’deki ABD konsolosluğunda müsteşar olan Jonathan O’Lochan yakınlardaki bir akasya ağacına oturmuş bir maymun gördüğünde bu şirin misafirin yemek istediğini sandı ve ona bir muz attı. Fakat en çılgın rüyalarında bile bu maymunu memnun etmenin hayatını değiştireceğini tahmin edemezdi.”
Dagad Trikon efsanesi böyle başlar. Aksiyon dolu bir kurgu, iyinin kötüye karşı savaştığı, tarihin binlerce yılını anlatan bir kitap. Afrika, Avrupa, Hindistan ve Amerika’da dolaşan bu kitap binlerce yıl önce ortadan kaybolmuş olan Avastha’larda gizli kehanetleri anlatır.
Jonathan ve arkadaşları kendilerini insanoğlunun elde edebileceği en yüksek ödülü ararken bulurlar: sınırlı insan aklının sınırlarının ötesine geçmenin sırlarını. Dagad Trikon Efsanesi bunun nasıl olabileceğini aynen anlatıyor.
Dagad Trikon kitabın ilk bölümünü okumak için tıklayın…
Lal Bahadur Shastri
Yazan: SIR CP SRIVASTAVA
Lal Bahadur Shastri’nin yaşamı çocukluk yıllarında fakirliği en yoğun şekilde yaşamışken ileriki yaşlarında dürüstlükle siyasette başarının en üst basamaklarını tırmanan bir adamın yaşam hikayesi. Shastri yaşama veda ettiğinde geride mal mülk bırakmadı fakat siyasi yozlaşmanın her yanı sardığı bu modern zamanda siyasette müthiş bir erdem örneği bıraktı.
Her ne kadar Shastri sadece 19 ay başbakanlık yapmış olsa da, bu dönem pek çok ulusal ve uluslar arası önemi olan siyasi ve toplumsal krize tanıklık etti. Bunlara Pakistan ile ciddi bir savaş da dahil. Bu kitap olayları en ince ayrıntısıyla canlandırarak pek çok gerçeği ilk defa ortaya çıkartıp doğruyu ortaya koymakta.
Uzun yıllar Shastri’nin özel kalemi olarak görev yapmış olan Sir C.P. Srivastava, Shastri’nin hayata veda ettiği anda Taşkent’te onunla beraberdi. Beş yıl süren röpörtajlar ve Shastri’nin ölümünün ardındaki sır perdesini aralamak için yapılan araştırmalar sonunda ortaya çıkan güçlü bir araştırma.
Nutuk - Mustafa Kemal Atatürk
“Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.”
“SAMSUN'A ÇIKTIĞIM GÜN GENEL DURUM VE GÖRÜNÜŞ
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir :
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş'ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, İtilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda İzmir'e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor
Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 İstanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.”
“Bilmelisiniz ki sizin ülkeniz,Tanrı tarafından çok büyük bir Ruhla kutsandı.Bu Ruh Mustafa Kemal Paşa’ydı, Atatürk’tü.”
Shri Mataji Nirmala Devi
Mahabbarata
“Burada bulunanlar başka yerde de bulunabilirler fakat burada bulunmayanlar başka hiçbir yerde bulunamazlar. Orada insaniöfkenin yarattığı korku ve tanrısal kaprisin gizemi görülür. Orada kaygılı bir krala, şeytan büyücülere, karşı konulmaz kadınlara, dalaverecilere ve tanrılara rastlanır. Orada, herkese göre rolü belirgin olmayan tıhaf ve güleç Krishna'yla birlikte yürünür...”
Yazarı olan Aziz Vyasa bu destanın amacını şöyle açıklar – hayatın dört amacını ilgilendiren konuları aydınlatmak: kama (zevk), artha (refah), dharma (görev) ve varılması gereken nokta: moksha (özgürlük). Bir aile güç için kendi içinde savaşa tutuşursa yaşamla ilgili bildiğiniz tüm doğruları sorgulamaya başlarsınız.
Bhagavad Gita - Kutlu Ezgi
Bhagavadgita Mahabarata’nın sadece bir kısmı olmasına rağmen odaklandığı konu onu başlı başına bir eser haline getirmiştir. Hanedan güç için kendi içinde savaşa başlayınca Arjuna savaş alanında karşısında amcasını bulur ve umutsuzluk içinde yere yığılır. Öğretmeni ve yol göstericisi olan Krishna Arjuna’ya doğruyu göstermek için ona evrenin bütün sırlarını armağan eder: “Evrensel uyum ve görev vardır. Ruh ezeli ve ölümsüzdür. Savaş alanında ölmek sadece vücudu geride bırakmaktır fakat ruh kalıcıdır. Öldürmekten kaçmak istemen eylemden kaçman demektir. Fakat eylem olmadan yaratılış düzensizliğe düşer ve gerçek anlaşılmaz hale gelir.”
Ramayana
En erdemli ve en ideal insanın anlatıldığı bu 2000 yıllık destanda Tanrı’nın kendisini en erdemli insanda nasıl gösterdiğini bulacaksınız.
“Ermiş Valmiki, ermişler ermişi Narada’ya ‘bu dünyada en erdemli kişi, doğruyu yanlışı bilen, hep doğru konuşan, tüm canlılarla dost, bilgili, yakışıklı, benliğini ve öfkesini bastıran ve savaşmayı bilen kişi kimdir?’ diye sordu. Her şeyi bilen Narada, ‘böyle bir kişi tanıyorum’ dedi memnunlukla ve şöyle sürdürdü konuşmasını: İkshvaku soyundan Rama’dır o!” (Ramyana, sf. 29)
Ermiş Narada , konuşması bitince yükselip gök katına çekilir. Müritleriyle kalan ermiş Valmiki’yse, öğlen banyosu için Ganga Nehri’ne girmek üzere ırmağın kıyısına inerken, ormanda cilveleşen bir çift turna kuşu görür. Tam o sırada, bir avcının ateş ettiği erkek turna vurulup yere düşer. “Onun, aldığı ölümcül yara ile yerde çırpınışını ve çiftleşmesi yarım kalmış eşinin çaresizliği” Valmiki’nin “kalbinde derin bir yara açar. Merhametten içi titreyen ermiş, günahkar avcıya şöyle lanet okur: ‘Tutkuyla yanıp tutuşan bu turna çiftinden birini öldürdüğün için dilerim yıllarca meftun olarak dolaşırsın.’ Sonra döndü ve öğrencisi Bharadvaca’ya bu sözü uygun şiiri ölçüsüyle ezberlemesini buyurdu. (Ramayana, sf. 30) Ganga’da yıkanıp testilerini suyla dolduran ermiş ve öğrencisi çile yerlerine döndükten sonra tatlı bir sohbet tutturdular. Onlar öylece konuşup dururken, birden yaratıcı tanrı Brahma’nın yanlarında belirivermesiyle topluluğun neşesi artar. Valmiki hala Ganga kıyısında tanık olduğu olayın etkisi altındadır ve avcıya okuduğu laneti mırıldanır.
“Derken Brahma gülerek ermiş Valmiki’ye ‘bu şiirsel sözlerin senin şanını her yere yaysın, senden tek istediğim, bu şiir ölçüsüyle Şri Rama’yı, göksel ermiş Narada’nın sana anlattığı bu öyküyü, kardeşi Lakshmana’yı karısı Sita’yı Rakshasaları, yani bütün Rama Öyküsü’nü anlatmandır’ dedi. ‘Öyle ki bu eser yeryüzünde ve gök dünyalarında, her yerde, tanınsın, bilinsin’ diye ekledi ve sonra gözden kayboldu. Şaşkın müritleriyle kalakalan Valmiki, “Brahma’nın dediğini yaptı ve hecelerine, fiil köklerine, uyaklarına dikkat ederek, yüzlerce beyitten oluşan, işitilmesi hoş Rama öyküsünü ve onun on başlı yaratık Ravana’yı öldürüşünü anlatmaya başladı.”
İşte “Ramayana’da anlatılan “Ramayana”nın hikayesi (tıpkı kutu içinden çıkan kutu gibi).
Siddharta
“Tüm dogmalardan kurtulmak için tuttuğum yol Siddharta’ya götürdü beni. Yaşadığım bu sürece de bu yolda ilerleyeceğim doğaldır… Tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım bu kitapta.”
Herman Hesse
William Blake
"ve dünyada küçücük bir yere konulduk biz,
Sevgi ışınlarına dayanmayı öğrenelim diye,
Ve bu kara vücutlar ve bu güneş yanığı yüz,
Bir bulut ve gölgeli bir ormandır sadece."
William Blake (1757-1827) tarihsel olarak Romantizmin öncüleri arasından yeralmasına rağmen, bütün akımların dışında kalan bambaşka bir yol çizmiştir. Yaşadığı dönemde 'deli ve dahi', maskesiz bir insan', 'ruhsal isyanın prensi' olarak anılmıştır; kendine özgü bir yöntem ve bir mitoloji yaratmıştır; istek duyan ama eyleme geçmeyenin veba salgını ürettiğini söyler. Blake'in sanrılarla örülü dünyası, edebiyat tarihindeki benzersiz yerini hâlâ korumaktadır.
Kehanet Kitapları 1
William Blake; Çeviren: Tozan Alkan
Artshop Yayıncılık; İngiliz ve Amerikan Edebiyatı, Roman, Hikaye, Şiir, Denemeler;
İstanbul, 2006, 14 x 20 cm, 55 sayfa, Türkçe, Karton Kapak, ISBN 9756038276.
Kehanet Kitapları 2
William Blake; Çeviren: Tozan Alkan
Artshop Yayıncılık; İngiliz ve Amerikan Edebiyatı, Roman, Hikaye, Şiir, Denemeler;
İstanbul, 2006, 14 x 20 cm, 78 sayfa, Türkçe, Karton Kapak, ISBN 9756038322.
Cennet ve Cehennemin Evliliği - Neredeyse Bütün Eserleri 2
William Blake
Altıkırkbeş Yayınları, Eylül 2003, 1. Hamur
William Blake
Altıkırkbeş Yayınları, Haziran 2002, 1. Hamur
Hasta Gül
William Blake
Kabalcı Yayınevi, 1996, 1. Hamur
Masumiyet ve Deneyim Şarkıları
William Blake
Bordo Siyah Yayınları, 2004, 2. Hamur
Seçme Şiirler
William Blake
Bordo Siyah Yayınları, 2004, 2. Hamur
Halil Cibran
Kendini Biliş
Ve bir adam söyle dedi: 'Bize kendini bilişten bahset.'
Ve o cevap verdi:
'Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sirrini sessizce bilir.
Ancak kulaklariniz, kalbinizin bilgisini isitmek için deli olur.
Düsüncelerinizde daima bildiginizi, kelimelerde de bileceksiniz.
Rüyalarinizin çiplak bedenine parmaklarinizla dokunabileceksiniz.
Ve böyle de olmasi gerekir.
Ruhunuzun sakli kaynagi yükselmeli ve çagildayarak denize dogru kosmali;
Ve o zaman, sonsuz derinliginizin hazineleri gözlerinizin önüne
serilecektir.
Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tarti aramayin;
Ve bilginizin derinligini degnekle veya iskandil ipiyle ölçmeye kalkmayin.
Çünkü kisi, ölçüsüz ve sinirsiz bir deniz gibidir.
'Tek dogruyu buldum' degil, 'Bir dogruyu buldum' deyin.
'Ruha giden yolu buldum' degil,
'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin.
Çünkü ruh, her yolda yürür.
Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür;
ne de bir kamis gibi dümdüz büyür.
Ruh, sayisiz taç yapraklari olan
bir lotus çiçegi gibi açilir.'
Halil Cibran (1883-1931)
Büyük bir şair, filozof ve sanatçı olan Cibran peygamberler yatağı olarak da bilinen Lübnan'da doğdu. Ancak ünü ve tesiri Yakın Doğu'nun çok ötesine yayıldı. Şiirleri yirmiden fazla lisana çevrilmiş olan Cibran'ın çizimleri ve resimleri dünyanın bellibaşlı şehirlerinde sergilenmektedir.
Yaşamının son yirmi yılında ABD'ye yerleşmiş ve eserlerini İngilizce yazmaya başlamıştır. Başta "Kahin" olmak üzere, kendi mistik çizimleriye bezeli kitapları sayısız okuyucu tarafından bilinmekte ve sevilmektedir. Pek çok kişi Cibran'da, yüreğin ve aklın en derin yansımalarının ifadesini bulmuştur.
Halil Cibran'ın Bazı Kitapları
Deli
Ermiş
Haberci
Kum ve Köpük
İnsanoğlu İsa
Gezgin
Sözler
Vadinin Perileri
Bir Damla Yaş ve Bir Gülümseyiş
Halil Cibran'ın kitaplarını satın al
Yunus Emre
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
“Ve ülkenizde çok büyük güçleri olan sufilere de sahipsiniz. Yunus Emre gibi. Onun şiirlerini okuduğunuz zaman şaşırıyorsunuz ki, bu ülkede bu kadar güzel, muhteşem derinliklere sahip şiirler, kişiler ve insanlar var. O aydınlanmış çok yüce bir Ruhtu. O şiirlerinde insanı sevgiyle, şefkatle anlatmış ki hakikaten şiirlerini okuduğunuzda her şeyi çok derinden hissedebiliyorsunuz. Sevginin haricinde hiçbir şeyden bahsetmiyor.Bir düşmanın var o da nefret, bir dostun var o da sevgi. Bu kadar muhteşem, yüce bir Ruh ülkenizde yaşamış ve onun sevgileri hep sizin üzerinizde olacak.”
Shri Mataji Nirmala Devi, İstanbul 27.07.1995
Yaşamı konusunda yeterli bilgi olmadığı gibi onunla ilgili kaynaklarda anlatılanlar da birbirini tutmaz. Nerede, hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmiyor. Kimi kaynaklarda Anadolu'ya Doğu'dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu söylenirse de kesin değildir. 1320 dolaylarında Eskişehir'de öldüğü söylenir. Batı Anadolu'nun birkaç yöresinde 'Yunus Emre' adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden 'makam' adı verilen yer vardır. Yapılan araştırmalara göre şiirlerinin toplandığı Divan ölümünden yetmiş yıl sonra düzenlenmiştir. Anadolu'da 'Yunus Emre' adını taşıyan ve Yunus Emre'den çok sonraları yaşamış başka şairlerin yapıtlarıyla karışan şiirlerinin bir bölümü dil incelemeleri sonunda ayıklanmış, böylece 357 şiirin onun olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Gene Yunus Emre adını taşıyan ve başka şairlerin elinden çıktığı ileri sürülen 310 şiir daha derlenmiştir. Onun dil, şiir ve düşünce bakımından özgünlüğü ve etkisi, ilk düzenlenen Divan'daki şiirleri nedeniyledir.
Yunus Emre'nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından, dil, düşünce, duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli sorun sergilenir. Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü içinde ele alınır, insan konusunda odaklaştırılır. Şiirde işlenen konular ise insan, Tanrı, Varlık Birliği, sevgi, yaşama sevinci, barış, evren, ölüm, yetkinlik, olgunluk, alçakgönüllülük, erdem, eliaçıklık gibi genellikle gerçek yaşamı ilgilendiren kavramlardır. O, bu kavramları, şiirinin bütünlüğü içinde temel öğe olarak sergilemiştir.
İnsan bir 'sevgi varlığı'dır, tin ile gövde gibi iki ayrı tözden kurulmuştur. Tin tanrısaldır, ölümsüzdür, gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve yüce kaynağa, tanrısal evrene dönme özlemi içindedir. Gövde dağılır, kendini kuran öğelere ayrılır. İçinde insanın da bulunduğu tüm varlık evreni toprak, su, ateş ve yel gibi dört ilkeden kurulmuştur. Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı da Tanrı'dır. Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonra, ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin oluşmasını sağlamıştır. İnsan sevgi yoluyla Tanrı'ya ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır. Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal kaynaktan uzak kalması bir ayrılıktır. Bu ayrılık insanı, yaşamı boyunca Tanrı'yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla karşı karşıya getirmiştir. Gerçekte insan-Tanrı-evren üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı'dır, türlülük bir 'görünüş'tür. Çünkü Tanrı, kendi özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta yansır. Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir. Bu özdeşlik tanrısal tözün bütün varlık türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından dolayıdır. Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması bir 'yansıma' niteliğindedir, çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca 'oluş' gerçekleşir.
Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğindedir. Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye anlar. Sevginin ereği yüce Tanrı'ya ölümsüz olana kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır. Tanrı insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı'yı, Tanrı'yı seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır. Sevginin olmadığı yerde, öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar. Sevginin değerini yalnız seven bilir, sevmek de bir bilgelik, bir olgunluk işidir. Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlık türlerini birbirine bağlayan, onları tanrısal evrene yönelten sevgidir. Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık beklemez. Dost kişi gerçek seven kimsedir (âşık). Dost başka bir anlamda da Tanrı'dır, kişinin gönlünde ışıyan tözdür.
Yunus Emre'de yaşamak tanrısal tözün bir yansıması olan evrende sevinç duymaktır. Çünkü, bütün varlık türlerinde Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı bilen kimse her yerde Tanrı ile karşı karşıyadır. Yaşamak belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları edinmek için çırpınmak değildir. Böyle bir yaşama biçimi kişiyi tanrısal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten, bilgelikten de yoksun kılar. Yunus Emre'nin dilinde bilge kişinin adı 'eren'dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk duygularıyla doludur. Evreni bir tanrısal görünüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır. Erenin gözünde insan bir küçük evrendir, büyük evren ise tanrısal tözün kuşattığı sonsuz varlık alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur.
Ölüm tinin gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle ölüm tinle gövde arasında bir ayrılıktır. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe ulaşması, yüce kaynağa dönüşü vardır. Çünkü, bütün varlık türleri tanrısal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm de söz konusu değildir. Ölümün bir başka anlamı da bilgiden, erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır.
Yunus Emre'nin şiirinde Yeni-Platonculuk'tan kaynaklanan Tasavvuf öğretisinin bütün sorunları bulunur. Bunlara yeni bir çözüm getirmez, Yeni-Platonculuk'un yöntemine dayanarak yorumlar ileri sürer. Bu nedenle onun şiiri Yeni-Platonculuk'un Türkçe açıklanışıdır.
Yunus Emre'nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir yanı da Anadolu'da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması ve tasavvuf sorunlarını yalın, kolay anlaşılır bir dille söyleyişi nedeniyledir. Şiirlerinin ölçüsü, Türkçe'nin ses yapısına uymayan 'aruz' olmakla birlikte söyleyişi akıcı, sürükleyici bir nitelik taşır. Tasavvufun en güç anlaşılır kavramlarını, Türkçe'nin ses yapısına uygun biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve düşünce birliğinden oluşan bir derinlik görülür. Yer yer yalın halk söyleyişine yaklaşan dilinde anlam-uyum bağlantısı bütüncül bir içerik taşır. Ona göre önemli olan bir sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün boş bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle insandır, konuşan Tanrı durumundadır. Yunus Emre'de Türkçe, şiir dili olma yanında, düşünceyi içeren, açıklayan bir odak özelliği kazanmıştır.
ESERLERİ
Divan, (ö.s), 1943; Risaletü'n-Nushiye, (ö.s), 1965, ('Öğüt Kitapçığı').
MEVLANA
Ben Bende Değil
Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen benmisin, bilmiyorum, ben mi senim.
O Geliyor O (2602 Hit)
yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin,
bahar kokuları geliyor,
o geliyor, o
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun.
Beri durun, beri.
Yüzü apaydınlık, akpak,
bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı, örttü bir anda.
Bir anda dört yanı misk gibi bir koku sardı.
Bir anda bir velvele, bir kıyamet koptu cihanda.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.
Bir anda can geldi bağlara, bağlar ışıdı.
Bir anda açıldı baktı bağlara gözler.
Bir anda bizde ne gam kaldı, ne dert kaldı, ne keder.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.
Yayından fırladı ok.
Hedefe ha vardı, ha varacak.
Bahçeler selama durdu.
Selviler ayağa kalktı.
Çayır çimen yollara düştü.
İşte konca, ata binmiş geliyor.
Biz ne duruyoruz,
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz geliyor.
www.antoloji.com
William Shakespeare
Bazen
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
ESERLERİ:
Antonius ve Kleopatra
Atinalı Timon
Bir Yaz Gecesi Rüyası
Coriolanus
Fırtına
Hamlet
Huysuz Kız
III. Richard
IV. Henry
Kral Lear
Macbeth
Onikinci Gece
Othello
Romeo ve Juliet
Size Nasıl Geliyorsa
Soneler
Venedik Taciri
Windsor'un Şen Kadınları
Yanlışlıklar Komedyası
Yeter ki Sonu İyİ Bitsin
Yok Yere Yaygara
Ghandi
Hindistan'ın milli ve dini lideri olan Gandhi (Mahatma "Yüce Ruh") 1869'da Porbandar'da doğdu. Kültürlü ve varlıklı bir ailedendi. Ahmedâbâd Üniversitesi'nde okudu ve Londra'da hukuk öğrenimi gördü. Bombay'da bir süre avukatlık yaptıktan sonra, 1893'de gittiği Güney Afrika'da 21 yıl yaşadı. Orada Transvaal British-Indian Derneği'ni ve Indian Opinon Gazetesi'ni kurdu. Bu ülkede oturan 150.000 Hintlinin haklarını savundu. Hint Bağımsızlık Yasası'nı burada hazırladı. 1914'de yurduna dönen Gandhi, I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlere dostça davrandı.
Ancak 13 Nisan 1919'da Amritsar'da geçen kanlı olaylardan sonra onlara kesin olarak cephe aldı. Uygulamaya başladığı etkin ve önemli taktikler çerçevesinde bütün Hindistan halkını pasif direnişe ve İngilizlerle işbirliği yapmamaya çağırdı. 1922 Delhi Kongresi'nden sonra İngiliz yetkili organlarınca mahkum edilip 2 yıl tutuklu kaldı. 1920'de yalnız protesto hareketinin lideri olan Gandhi artık ülkesinin milli kahramanıydı. 1930'da İngiltere'ye karşı açıkça mücadeleye girişti, yeniden tutuklandı. Gandhi bundan sonra sonraki yıllarda birçok kez tutuklanıp serbest bırakıldı, ünlü açlık grevlerini yaptı, ama hemen hemen her eylemini bir siyasi zaferle noktaladı. Nihayet 15 Ağustos 1947'de Hindistan bağımsızlığına kavuştu. Ruhundaki yücelik ve ender rastlanan zekâsıyla çağdaş tarihin en önemli kişilerinden olan Gandhi, siyasi ve ahlaki inançlarının temelini bağlı bulunduğu Cayna dininden alıyordu. 30 Ocak 1948'de bağnaz bir Brahman tarafından Yeni Delhi'de öldürüldü.
https://www.dr.com.tr/Kitap/Bir-Ozyasam-Gandhi/Edebiyat/Biyografi-Oto-Biyografi/urunno=0000000682727
ATATÜRK'TEN HATIRALAR
Hasan Rıza Soyak / YAPI KREDİ YAYINLARI
________________________________________
Uzun yıllar devletin en üst kademesinde Özel Kalem Müdürlüğü yapan Hasan Rıza Soyak, anılarını Atatürk’ten Hatıralar adlı kitapta topladı. Kitap; Atatürk’ün günlük yaşamına dair gün ışığına çıkmamış pek çok ayrıntıyı, ayrıca Cumhuriyet’in ilanı, İzmir Suikasti, Hatay Meselesi gibi pek çok konuda ayrıntılı bilgileri içeriyor. Atatürk hakkında bugüne kadar yapılmış pek çok araştırmada kaynak olarak kullanılabilecek bu değerli kitap, birinci elden tanıklıklarla bir döneme ışık tutuyor.
SARI ZEYBEK: ATATÜRK'ÜN SON 300 GÜNÜ
Can Dündar / DOĞAN KİTAPÇILIK
________________________________________
Atatürk'ün son 300 gününü ve ölümünün hikayesini anlatan Sarı Zeybek belgeseli ilk kez 1993'ün kasım ayında ekrana geldi. Gördüğü ilgi üzerine birkaç ay içinde 3 kez daha yayımlandı. Ardından video kaset olarak piyasaya çıktı. Türkiye'de ilk kez bir belgesel, bu kadar büyük satış rakamına ulaştı. Belgeselde yer verilemeyen ayrıntılarla zenginleştirilen bu kitapta Atatürk'ün hastalığının 1923'ten başlayan gelişimini, "Ölümünde doktorların ihmali var mı?" sorusunun yanıtını, tedaviye çocukça direnişinin ve son dönemdeki yalnızlığının öyküsünü, İnönü'yle kavgasının perde arkasını ve o, ölüm döşeğindeyken başlayan iktidar kavgasının bilinmeyen ayrıntılarını bulacaksınız.
TEK ADAM MUSTAFA KEMAL 3 cilt
Şevket Süreyya Aydemir / REMZİ KİTABEVİ
________________________________________
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam'da, değişen bir dünyada çöken bir dinsel-geleneksel imparatorluktan ve Sevri imzalamış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir ulusun, yepyeni bir devletin doğuşunu anlatıyor.
ATATÜRK'LE 30 YIL / İBRAHİM SÜREYYA YİĞİT'İN ÖYKÜSÜ
Nuyan Yiğit / REMZİ KİTABEVİ
________________________________________
İbrahim Süreyya Yiğit, Mustafa Kemal'in Selanik'ten beri hep yanında olmuş bir Kurtuluş Savaşı kahramanıdır.
Onun, İstanbul'dan kaçış, Anadolu direnişi ve Cumhuriyet'in kuruluşu sürecinde yaşadığı ve tanık olduğu kimi olaylar, bilinmeyen insan yüzleriyle ilk kez bu kitapta öne çıkıyor.
Atatürk'le Otuz Yıl, başta Mustafa Kemal olmak üzere Yunus Nadi'den Rauf Orbay'a, Kılıç Ali'den İsmet İnönü'ye, Celal Bayar'dan Ahmet Ağaoğlu'na dönemin tüm öncülerini, insan ilişkileri sıcaklığında ele alıyor. Yakın tarihimiz, bu yapıtta yepyeni bilgilerle bir anı-roman anlatımına kavuşuyor.
İbrahim Süreyya Yiğit'in oğlu olan Nuyan Yiğit, deneyimli bir gazeteci olarak böylece tarihsel bir görevi yerine getiriyor.
BOZKURT
H. C. Armstrong / NOKTA YAYINLARI
________________________________________
Armstrong ismindeki meşhur bir Türk düşmanının yazdığı kitapta, Atatürk'ün aleyhinde bazı kısımlar vardı ve bunun için de hükümet tarafından memlekete sokulması men edilmişti. Atatürk merak etti. Kitabı getirtti. Bir gece sofrada geç vakte kadar tercüme ettirerek okuttu, dinledi. Armstrong, Atatürk'ün herkesçe malûm içkisinden bahsediyor ve bunlara garazkârâne mütalâalarını da ilave ediyordu. Fakat bunları sayıp dökerken de, memleketin herhangi bir felâketi veyahut memleketini ve milletini alâkadar edecek herhangi mühim bir hadise zuhur etti mi, onun içkisini de, eğlencesini de bir tarafa bırakıp pençesini hadiselerin üzerine atarak arslan gibi kükrediğıni de belirtip yazmayı ihmal etmiyordu. Atatürk kitabı sonuna kadar dinledikten sonra; 'Bunun ithalini menetmekle hükümet hataya düşmüş. Adamcağız yaptığımız sefahati eksik yazmış, bu eksiklerini ben ikmal edeyim de kitaba müsaade edilsin ve memlekette okunsun!' diye latife etmişlerdi.
Kılıç Ali Atatürk'ün Hususiyetleri
Fotoğraflarla Atatürk. Atatürk En Photos. Atatürk With Photos
Derleyen: Ahmet Abut
AKMED Yayınları; Fotoğrafçılık, Kataloglar ve Albümler, Modern Türkiye ve Atatürk;
Antalya, 1998, 23 x 33 cm., 225 sayfa, Türkçeİngilizce, Ciltli, ISBN 9757078042.
________________________________________
Atatürk ve Liderlik Sırları
Hazırlayan: İlhan Bahar
Kum Saati Yayınları; Modern Türkiye ve Atatürk;
İstanbul, 2006, 1. baskı, 14 x 20 cm., 416 sayfa, Türkçe, Karton Kapak, ISBN 9759179059